
11.04.1926
TÜRKİYE’YE YENİ DAĞITILAN EL
Daha İyi Bir Gelecek Konusundaki Kararlılıkla Lozan Antlaşması Onaylandı
The New York Times Editörü'ne;
Ortodoks Kilisesi Piskoposlarının Lozan Anlaşması’na ilişkin temyiz başvurusu, onların meseleyi yokuşa sürmeden, mantıklı ve açık görüşlülükle ele almayı arzulamadıklarını gösteriyor. Antlaşma aleyhinde yapılan başvurunun temelinde ön yargılar, duygusallık ve sürü psikolojisi yatıyor. Türkiye Amerika’dan çok uzakta. Burada çok az Türk var. Buna karşılık bizim gibi geleneksel ön yargıları olan birçok Ermeni ve Yunan burada yaşamakta. Amerikalıların çoğuna göre her Yunan ayakkabı boyacısı, her Çinli çamaşırcı, her İtalyan işçi iken Türk her zaman “korkunç”tur. Geçmişten gelen prangaları kırıp toplumumuzu nasıl geleceğe yönlendireceğiz?
Gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bir başka millet hakkında kalıtsal bakış açıları göz önünde bulundurulmalıdır. Bugünün gerçekleri yarınınkilerle aynı olmayabilir. Ne dünya yerinde durmaktadır ne de medeniyetler. Bugünün Türkiye’si Abdülhamid’in Türkiye’si değil. Bugünün İtalya’sı beş yıl evvelki İtalya değil. Neden kalıplaşmış düşüncelerimizi bırakıp olayları bugün oldukları gibi değerlendirmiyoruz? Bilgiye aç, kültürlü ve bilimsel düşünen bir insan, bugünün gerçeklerini geçmişte söyledikleriyle çelişse bile kabul etmelidir.
Eğer uygarlaşmaktan anladığımız “sanayileşme” ise Türkiye yavaş yavaş uygarlaşıyor. Ancak uygarlaşmaktan anladığımız Arnold’ın “toplumun insancıllaştırılması”* veya Başkan Eliot’ın** “ruh halinin bir bileşeni olan medenileşme”si ise kabul etmeliyiz ki Türkiye büyük bir hızla uygarlaşıyor.
Türkiye ile ilgili düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmeli ve çağa uygun hale getirmeliyiz. Çoğumuz hala Türkiye’yi milli gelişmişlik ve kafa yapısının çok eşlilik, batıl inançlar ve bağnaz din öğretileriyle ifade edildiği Abdülhamid dönemindeymiş gibi hayal ediyoruz. Hala ısrarcı olduğumuz düşünceler bunun sonucudur.
Kemal’in vatanseverliği ve ilerleme arzusu onu geleneksel prangaları kırmaya sürüklemiştir. Gelenekleri ve yüzyıllık düşünce alışkanlıklarını değiştirerek ilerleme yolunda önderlik etmek cesaret ister. Neler yapıldığını iyi biliyoruz. Halife, harem, başörtüsü ve fes ortadan kaldırıldı. Bağnaz dinci düzen bastırıldı ve bu düzenin başını çeken azgınlar ve entrikacılar vatan hainliğinden idama mahkum edildi. Din ve devlet ilk defa kalıcı olarak birbirinden ayrıldı. Kapitülasyonlar kaldırıldı. Hedef birlik, beraberlik ve ilerlemeydi. Fesin kaldırılmasında psikolojik bir anlam vardır. Toplumsal birliğin ilk kuralını Giddings şöyle tarif etmiştir: “Yaşam terazisindeki ağırlığı ne olursa olsun bilinci olan herhangi bir varlık, diğerini kendi türündenmiş gibi algılar.” Fes her zaman Müslümanı Hıristiyandan ayırt etmiştir. Bize benzer olanlara, olmayanlardan hem tepkisel hem de mantıksal açıdan farklı davrandığımızın farkındayız. Fesin bırakılmasıyla inancın görsel sembolü gitmiş ve Giddings’in teorisi geçerli hale gelmiştir. Bu hakikati dile getirmek gereklidir çünkü Türkiye düşmanları şapka devriminin gerçek önemini anlamamış, onu küçük bir hadise olarak görmekte ve bununla alay etmektedirler.
Türkiye Cumhuriyeti tarihte eşi benzeri olmayan bir şekilde geçmişinin vurduğu prangaları kırmış ve geleceğe yönelmiştir. Tabii ki önünde uzun ve çetin bir yol vardır fakat şimdiye kadar uygulamaya konan düzenlemeler psikolojik, siyasi, ekonomik ve eğitimsel açıdan muazzam öneme sahip. Biz atalarımızın geçmişte yaptıklarından ne kadar sorumluysak Türk insanı da kendi atalarının yaptıklarından o kadar sorumludur. İnsanların eski gelenek ve adetlerinden bir gecede kurtulması beklenmemelidir. Bu ancak bir eğitim sürecinden sonra olabilir. Önceki rejiminden kalan muazzam borçlar, önemli birçok imtiyazın kaybedilmesi, yabancıların ayak oyunları ve kontrolü kuvvetlendirmeye yarayan cehalet ve bağnazlığı üst seviyede muhafaza eden eski hükümetleriyle Türkler, dünyada hiçbir milletin yüzleşmediği sorunlarla karşı karşıyadır.
Bütün bu gerçekler göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye tarihindeki bütün gerçekler... Rusya’nın İstanbul hayali ve Hıristiyan kardeşleri olarak yardıma koşmayı beklediği Ermenileri isyana teşvik ederek onları “piyon” olarak öne sürmesi; Fransa’nın siyasi amaçlarla “Hristiyanların Muhafızı” olma numarası; İngiltere’nin Rusya’nın emellerine engel olacakmış gibi Türkiye’ye kuyruk sallaması ve bunun gibi yüzlerce hayati olay Amerika-Türkiye ilişkilerindeki duygusal çöküşten keyif alanlar tarafından devamlı olarak göz ardı edilmektedir.
Benim gibi Türkiye’de yaşayanların çoğu değişim dönemindeki idare şekline bağlı, zaman zaman oldukça büyük olan bazı zorluklar yaşamıştır. Düzenlemeler bu kadar geniş olduğunda, akl-ı selim kimseler mükemmellik beklememelidir. Amerika’nın centilmen ruhu ve çok uluslu idealleri, tanrı kavramımızın farklı oluşundan, biricik egomuzun duygusal taşkınlığından, evladiyelik safsatalardan ve fırsatçı entrikalardan etkilenmeyecek ve Amerika, yeni idealler için eskimiş adetler ve büyük tuhaflıklarla yapılan kahramanca mücadeleyi anlayacak ve takdir edecektir.
CHARLES C. COWELL.
*Matthew Arnold'un Irish Essays kitabına atıfta bulunuyor. Ne yazık ki dilimize çevrilmedi.
** Kime atıfta bulunduğunu bulamadım.