
12.05.1926
DÜNYA KONGRESİ'NDE İSLAM
Bugün Kahire’de Yapılacak Toplantıda Halifeliğin Geleceği Tartışılacak
İlk Halife Kongresi’nde Müslüman dünyası halifeliğin geleceğini tartışmak için toplanıyor. Büyük Azbar Şeyhi de toplantıda yerini alacak. Tartışılacak konular şunlar; İslam’da halifeliğin tanımı, Kuran’ın tüm hükümlerini temsil edebilecek bir halifeliğin mümkün olup olmadığı, eğer halifeliğin kurulması imkansızlaşırsa alınacak ek kararlar.
Yüzyıllardır Muhammed’in varisi olan halifelik makamını Osmanlı sultanları temsil ediyordu. Ankara Hükümeti 1924’de din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak bu Osmanlı kimliğinden sıyrıldı. Şimdi 219 milyonluk İslam dünyasında şu soru soruluyor; “Halife kim?”.
Soruya birden çok farklı cevap veriliyor. Milyonlarca Müslüman halen Abdülmecid’i halifeleri sayıyor, ki Abdülmecid milliyetçi Türkler tarafından Abdülhamid’in yerine getirilmişti. Ayrıca Fas Sultanı ve Mısır Kralı Fuad da adaylar arasında.
15.05.1926
TÜRK ANTLAŞMASI MEVZULARI
The New York Times Editörü'ne;
Bugün The Times’da yayınlanan “Türk ve Ermeni” başlıklı yazı, konunun aslını göstermekten uzak. Ermenilerin isteği dini motif ile kendilerine yapılan haksızlıkların hesabının verilmesidir. 1914'ten 1923'e kadar tüm hükümetler, Kemal Paşa hükümeti de dahil dini farklılıkları kullanarak Ermenilere eziyet ettiler. Cahil Müslüman toplulukları milliyetçi diktatörler Talat, Enver ve Kemal Paşaların maşası oldular.
1924 mayısında Kemalist hükümet, Ermenilerin anavatanlarına dönmesini yasakladı. Hiçbir Ermeni aslen Ermeni yurdu olan yedi bölgede yerleşim kuramıyor. Mülklerine Türk devleti el koymuş durumda. Wilson’un Ermenistanı’nda Ermeniler yerine 100.000 Türk ikamet ediyor. Yüz binlerce Ermeni Suriye, Mezopotamya, Yunanistan ve Fransa gibi yerlerde açlıkla savaşıyor. Babalarının topraklarına bir gün dönecekleri umuduyla yaşamaya devam ediyorlar. Bu umudun gerçekleşmesi şu an bu büyük cumhuriyetin ellerinde.
C.Ara
16.05.1926
TÜRK ve ERMENİ
The New York Times Editörü'ne;
Lozan Antlaşması konusundaki mevcut tartışma tüm Hıristiyanlara, dini bağlılıkları ne olursa olsun bir taraf seçmeleri için meydan okuyor. Soru Ermenileri veya Türkleri tutma meselesi değil. Asıl soru, inançlarının kurucusunun tarafını tutacaklar mı? İsa insanlar arasındaki bariyerleri yıktı ve seçilmiş kişiler gruplarını ortadan kaldırdı. Tanrının baba, insanların da kardeş olduklarını salık verdi. Bu bakış açısında bir Ermeni dünya için ne kadar değerli ise bir Türk de aynı derecede değerlidir. Tıpkı tanrının oğlu İsa gibi.
Hıristiyanların görevi Ermenilerle Türklerin arasındaki anlaşmazlığın nedenini saptamak ve bir çözüm getirmeye çalışmak olmalı. Eski yaraları kaşımak yerine Türkler ve Ermeniler birleştirilmeye çalışılmalı.
28 Şubat tarihli The New York Sun gazetesinde Arsham Andonian şöyle yazmış; “Türklerin tarihi hırçın görülebilir ama Amerikan fair play ruhu ile Türklere bir şans verilirse, Doğu Akdeniz’de yeni bir İsviçre görebiliriz.”
İstanbul’dan bildiren bir Amerikalıya göre, 1200 Ermeni, azınlık haklarından vazgeçti ve yeni medeni kanuna tabi olmak istediler. Biz Amerika olarak bu Ermenilerin gösterdiği Hıristiyan ruhunu gösterip Türklerle ortak nokta da buluşamaz mıyız?
17.05.1926
TÜRK YÖNETİCİLER ZALİMLİKLE SUÇLANIYOR
Amerikan Komitesi Lozan Antlaşmasının Görüşülmesini Reddetti • Kemalistler Suçlandı • Henry Morgenthau Hristiyanların Öldürülmesi Suçlamalarını Senatörlere İletti
Senatör Borah ve Swanson’a eski Türkiye elçisi Henry Morgenthau tarafından, içeriğinde Türk hükümeti aleyhine suçlamalar bulunan bir mektup gönderildi ve Lozan Antlaşmasının onaylanmaması istendi. Mektupta Türklerin Hıristiyanları katlettiği, kadınlara şiddet uyguladığı ve onları köleleştirdiği, diğer hükümetlere verilen sözlerin tutmadıkları gibi ithamlar yer alıyor.
“Yakın Doğu’yu kapsayan bir geziden yeni döndüm” diye belirten Morgenthau şöyle devam etti; ”Gördükçe şaşıyorum ki Lozan’ı savunanlar bunu aydınlanmış bir ülkeyle yapılacak bir anlaşma olarak sunuyorlar. Eğer Türkiye aydınlanmışsa modern dünyayla uyumu için bir anlaşmaya ihtiyaç duyulmaması gerekir. Şu acı bir gerçek ki Kemalistler atalarının hatalarından nemalanıyor ama sözlerini tutmuyorlar. “
Teslim Antlaşmasından Doğan Haklarımız Engellendi
“1914 Eylül’ünde Türkiye, ateşkes sonrası doğan haklarımızı engelledi. Biz de bu zorbalığı protesto ettik. Kemal’e göre bu kazanılmış bir hak. Nisan 1917’de Türkiye Dışişleri Bakanı elçimize gönderdiği bir notla ittifak ülkelerine savaş açtığımız için ilişkilerimizi kopma noktasına getirdi. İttifak devletleri ile ilişkilerin normalleşmesi Türkiye ile 1917’de yaşadığımız bu sorunu çözecektir. Ama şimdi yeni bir antlaşma imzalamamız ve kazanılmış haklarımızdan vazgeçmemiz isteniyor.”
“Kemal, Sevr Anlaşmasını tanımadığını ilan ettikten sonra Ermenistan’ı Moskova ile birlikte hareket etmekle suçladı ve 30.000 sivili katletti. Ayrıca Başkan Wilson ve Brezilya’nın arabuluculuk teklifini de reddetti. Şu anda on binlerce Hıristiyan kadın köleleştirilmiş vaziyette tutuluyor. Üstelik mallarına da el koyulmuş durumda.”
“20 Nisan 1924’de ulusal meclis tarafından yayınlanan anayasanın 26. maddesine göre; Büyük Ulusal Meclis yasaları yapar, değiştirir, yorumlar veya engeller. Uluslararası anlaşmaların bağlayıcılığını reddeden bir hükümetle anlaşma yapmanın faydası nedir?”
Kemal’e Acımasız Canavar Diye Hitap Ediyor
“Mustafa Kemal gerçek karakterini İzmir’de yaptıklarıyla gösterdi. Sırf burada yaptıkları yüzünden tüm çağların en acımasız canavarlarından biri olarak görülmeli. 9 Eylül 1922’de Kemal’in askerleri şehri ele geçirdi. Hıristiyan mahallerini basıp ateşe verdiler. Genç kızlara ve kadınlara tecavüz ettiler, öldürdüler, onları köle yaptılar. 300.000 umutsuz erkek, kadın ve çocuk kıyılara kaçtı, denizle ateş arasında sıkıştılar. Bu arada Kemal’in askerleri genç yaştaki kızları ailelerinden koparıp köle yaptılar. Sonra Kemal Hıristiyan ülkeler şu çağrıda bulundu: “Ya bunları on beş gün içinde buradan alın ya da başlarına geleceklerden ben sorumlu değilim."
Bence Amerika Senatosu herhangi bir anlaşma imzalamadan önce İzmir’deki görgü tanıklarını dinlemelidir. Bence dünyanın en büyük Hıristiyan ülkesi olan Amerika, inancını reddetmeden 4 milyon Hıristiyanı öldürmüş bir ülke ile el sıkışamaz. Ama tüm bu gerçeklere rağmen biz ne duyuyoruz? İtilaf devletleri Türkiye ile anlaşmış ve İstanbul’daki Amerikalılar bizden de aynısını istiyor.”
İtilaf Devletleri ve Biz
“İtilaf devletlerinin pozisyonu ile bizimki arasında dağlar kadar fark var. Onlar Türkiye ile savaştaydı, koloni problemleri var, birçok Türk bölgesine sahipler ve geçici bir anlaşmaya muhtaçlar.
Vatandaşlarımızın İstanbul’daki durumlarını sempati ile karşılıyorum. Gerçek düşüncelerini özgürce söyleyemediklerini biliyoruz. Türkiye ile yaptığımız ticaret toplam ticaret hacmimize göre çok küçük. Türkiye misyonerlerimizin yüzde doksanını kovdu ve onlardan kalan kurumları Türkleştirmek istiyor. Türkiye ile politikamızı İstanbul değil Washington belirlemelidir.
“Konunun ayrı bir yönü de var. Türkiye medeniyetin kaynağı olan ve bütçenin büyük kısmını üreten Hıristiyan nüfusu yok etmekle ekonomik olarak intihar ediyor. Geri kalmış ve fakir 5 milyon insanın; Almanya, Avusturya, Portekiz, Hollanda ve Belçika’dan daha geniş topraklara sahip Türkiye’yi ifa edemeyeceği açık. Kemal ya borç alacak ya batacak. Kaldı ki dış borçlarını kabul etmeden veya ekonomi yönetimini alacaklılarına vermeden, yani kapitülasyon benzeri uygulamalar olmadan dışarıdan borç alamayacaktır.
“Lozan Antlaşması’na olan tavrımız bir cümle ile özetlenebilir: Bu eli kanlı, inançsız, askeri bir despota amaçsızca ve aşağılık bir şekilde teslim olmaktır. Lozan Antlaşması’nın onaylanması Amerikan onurunu ve özsaygısını zedeler.
*Henry Morgenthau (1856-1946); Aşkenaz Yahudisi bir ailenin evladıdır. Kariyerine avukat olarak başlamıştır. 1913-1916 yılları arasında Osmanlı’da Amerika’nın büyükelçisi sıfatıyla görev yapmıştır. Bu esnada tüm dünyanın bilhassa da Amerika’nın dikkatini Ermeni katliamına çekmiştir. Fakat Amerika bu olaya dahil olmak istememiştir. Olayların üzerinin örtülmesini istemeyen Morgenthau, arkadaşı olan The New York Times editörü Adolph Ochs’un yardımını ister. Sadece 1915 yılında The New York Times’da, konu ile ilgili 145 makale yayınlanmıştır. Morgenthau’nun 1920 yılında yazmış olduğu anı kitabı dilimize de tercüme edilmiştir. (Bkz: Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü, Çeviri: Attila Tuygan. Belge Yayınları. İstanbul 2005) Türk aleyhtarlığının temel taşlarından biri olan Morgenthau’nun kitabı, İttihat ve Terakki Hükümeti’nin Birinci Dünya Savaşı’nı bahane ederek Ermeni azınlığına karşı planlı bir soykırım uyguladığı inancının ana çıkış noktalarından biri olmuştur.
20.05.1926
TÜRKİYE ORDUYA 40 MİLYON DOLAR AYIRDI
Türkiye Parlamentosu kara ve deniz kuvvetleri için 40 milyon dolarlık bir bütçe ayıracak. Medya bu karardan memnun. Yazılanlara göre uluslararası saygı için gerekli olan askeri kuvvete artık Türk ordusu da sahip. Ordularının herhangi bir Avrupa ordusuna eşdeğer olduğu inancındalar.
21.05.1926
MUSUL SÖZLEŞMESİ ANKARA'DA
Sınır Hattı Düzenlenecek ve Türkiye Petrol Gelirlerinden Pay Alacak
Ankara’dan gelen raporlara göre İngiltere ve Türkiye arasında Musul konusunda anlaşmaya varılmış. Bu anlaşmanın bazı maddeleri Amerikan petrol şirketlerini de ilgilendiriyor.
Türkler İngiltere’ye Elçi Ronald Lindsay aracılığı ile konu hakkında birkaç öneride bulunmuşlardı. İngiltere’den cevap geldi ve bundan sonraki görüşmelere bir temel sağlandı.
Kesin bir anlaşma olmamasına rağmen; öyle görülüyor ki Milletler Cemiyeti tarafından oluşturulacak bir komisyon sınır hattını belirleyecek, ayrıca Türkiye ve Irak arasında bir anlaşmaya da ön ayak olunacak.
Türkiye, Musul petrolünden pay almak istiyor. Eğer anlaşmaya varılırsa Türk Petrol Şirketi’ne Musul petrolünü işletme hakkı verilebilir. Türkiye Lozan anlaşmasında elinden alınan Musul petrolündeki hakkının da geri verilmesini istiyor. Savaştan sonra buradaki Alman arazileri itilaf devletlerince bölüşülmüş ve Türkiye’ninkiler de Irak’a devredilmişti.
Standard Oil ve diğer Amerikan şirketlerinin Türk Petrol Şirketinde kayda değer hisseleri var. Yakın zamanda aynı şirket Amerika’dan doksan uzman, petrol kuyu açma uzmanı getirmişti ve bunlar on test kuyusunda çalışmaya başlamışlardı.
22.05.1926
YENİ TÜRKİYE AMERİKAN YARDIMINI BEKLİYOR
Lozan Antlaşması’nın Onayı Modern Düşüncede İlerlemeyi Gerektiriyor • Fes Artık Sadece Bir Anı • Şapka Kanunu, Milletin Geçmişinden Kopuşunun Bir Simgesi
İsmet Paşa’nın Lozan’ın kabulünü takiben çiçeklerle süslenmiş bir trenle Ankara’ya varışının üstünden neredeyse üç yıl geçti. Yeni başkente gelen treni karşılamak için toplanmış kalabalıkta şapka giyen tek kişi bendim. Şu an ise son iki gündür iki farklı büyük şehirdeydim ama sadece bir adet fes gördüm. O da muhtemelen resmi lisanslı bir hoca idi.
Şapka Kanunu Amerika’da mevsimlik giyilen hasır şapkalar kadar başarılı oldu. Müezzinler bile ezanı melon şapkalar giyerek okuyor.
Birkaç gece önce, aynı New York Palisades Parkı’nda gençlerin yaptığı gibi bir ateşin etrafına toplanmış yüzden fazla Türk genci gördüm ve onlarla konuştum. Davranışları bile Amerikalı gençler gibiydi.
Görünüş olarak birbirlerine benzeyen Türkler, fesin yasaklanmasıyla beraber birbirlerinden farklı görünmeye başladılar. Türklerin görünüşleri herhangi bir Amerikan kasabasındakiler kadar birbirinden farklı. Mustafa Kemal Paşa İskandinavyalılara benziyor.
Başlık Fırsatının Etkisi
Türkiye’de temel anayasasının kabulü ya da Batı’dan alınan kanunlar Türklerin yaşamında Batılılaşma anlamında şapka kanunu kadar etki yapmadı.
Çiftçiler fesi andıran bir şapka giyiyorlar ama şehirlerde fesin izi silinmiş durumda. Şehirlerde Batı medeniyetinin gri resmiyeti hakim olmaya başladı ama görüntüdeki bu değişim tepeden yani yasa ile sağlandı. Bazı görüşlere göre erkeği gösteren giysileridir ama bu dışsal değişimin ne kadar içselleştirileceğini bilemeyiz. Ama en azından şunu söyleyebiliriz; medeniyetin göstergesi olan giysilerin özümsenmesi ilerideki politik değişimlerin özümsenmesini kolaylaştıracaktır.
Bu taklit Batı’nın samimi övgüsünü kazandı çünkü geçmişle kopuşun belirgin bir simgesiydi. İçsel bir tutumun dışsal göstergesi olmayabilir belki ama politik cesaretin ve Boğaziçi’nin bu tarafındaki sosyal düzene dair duyulan inancın simgesi.
Kadınların özgürleşmesi, sağduyulu adil bir sitemin kurulmaya çalışılması, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, modern devletlerin ekonomik koşullarının Türkiye’nin ortaçağda kalmış sistemlerine uygulanmaya çalışılması gibi çabaların sonuçları ne kadar tatmin edici olmasa da Amerika’nın bu geçmişinden sıyrılmaya çalışan topluma neden resmi bir sempati göstermediğini merak etmemek elde değil.
Vakıf Çalışanları Anlaşmayı Destekliyor
Günahkar Türkiye’ye karşı İtilaf devletlerinin yanında savaşa girmeyen biz, barışa yapmaya gelince çaba gösteren bu ülkeye karşı çekingen davranıyoruz. Misyoner ve öğretmen olarak savaş zamanında Türkiye’ye giden ve oradaki Hıristiyan azınlığa yardım eden çalışanlar şimdi Türk öğrencilere eğitim veren okullar açtılar. Bu çalışanlar Lozan’ı destekliyorlar çünkü bunun aynı zamanda azınlıkların haklarının korunması için gerekli bir yol olarak görüyorlar.
Savaş zamanı azınlıkların yanında olmuş, onların sıkıntılarını paylaşmış ve şu anda yeni rejimde Türk çocuklarına eğitim veren bu çalışanlara göre anlaşmanın onayı sayesinde azınlıklara yapılacak destekler resmileşecektir.
Amerika’nın Yardımına Acil İhtiyaç Var
Şu an rıhtımlarındaki mallar vergiler nedeniyle taşınamıyor. Bol ve bereketli ürünlere sahip Türkiye eğer şans verilmezse bunlardan faydalanamazlar. Yeni yatırımcılar için Amerika’nın yardımından daha değerli bir şey düşünülemez. Özel şirketler vasıtası ile Türkiye’ye en çok yardım eden ülke Amerika. Bu yardım, anlaşmanın onaylanması sayesinde, kapitülasyonlar olmadan devam etmelidir. Eğer reddedilirse ne Amerikan ekonomisi ne de Türk eğitimi de gelişebilir.
John H. Finley
27.05.1926
ESKİ SULTAN ŞAM'DA DEFNEDİLECEK
Eski Sultan Vahdeddin’in naaşı, Şam’da aile camiinde defnedilecek. İtalyan Hükümeti’nden naaşın taşınması için yardım istenecek.
28.05.1926
TÜRK-BULGAR İLİŞKİLERİ
Ulusal Meclis’te Türkiye ve Bulgaristan arasında yapılan anlaşma onaylandı. İtilaf devletlerinin İstanbul’u işgali sonrası kesilen ilişkiler tekrar devam edecek.