top of page

01.10.1926

TÜRKİYE MEMURLARINI İŞTEN ATIYOR

Milliyetçilerle Beraber Savaşmayan Mimleniyor Ankara, Sultan’a karşı verilen savaşta milliyetçiler ile beraber savaşmayan memurların işten çıkarılacağını duyurdu. Bu, halihazırda memuriyet görevini ifa eden pek çok insanı etkileyecek bir karar.

02.10.1926

BAYAN WILSON TÜRKİYE’Yİ ZİYARET EDİYOR

Amerikan’ın savaş dönemindeki başkanının dul eşi Bayan Woodrow Wilson, İstanbul’u sade bir turist olarak ziyaret ediyor. Erkek kardeşi ile birlikte camileri ve eski imparatorluğa ait kalıntıları geziyorlar. Yalnızca Amerikan elçiliği tarafından misafir edildiler.

Türk muhabirler bayanın oteli önünde ve Amerikan elçiliği önünde nafile beklediler. Bayan Wilson demeç vermek istemedi. 

03.10.1926

TÜRKLER BATILILAŞIYOR

Türkiye batılılaşıyor. Bir Amerikan enstitüsü olan İstanbul’daki Robert Koleji öğrencilerinin yarısından fazlası Türk. Savaştan evvel Türklerin oranı ancak %5’ti. Amerikan Kız Koleji’nde ise bu yıl 400 öğrencinin yarısı Türk.

04.10.1926

TÜRKİYE İLK HEYKELİNİN ÖRTÜSÜNÜ KALDIRARAK ŞERİAT YASALARINI SONLANDIRIYOR

İslam geleneğinde yer alan insan tasviri yasağı, Türkiye’nin ilk heykeli olan ve Haliç’in girişindeki Sarayburnu’na dikilen Mustafa Kemal Paşa heykelinin* örtüsünün kaldırılmasıyla delinmiş olundu.

Heykelde Gazi şapkasız, kollarını kavuşturmuş ve smokini içinde poz veriyor. Heykeltraş ise Avusturyalı sanatçı Kreipel**. 40.000TL tutarındaki maliyet kamu bütçesinden karşılandı.

*Heykel İstanbul’a ve Topkapı Sarayı’na arkası dönük şekilde halen sahilde yer almaktadır. Mustafa Kemal’in askeri forma yerine sivil elbiseler giymiş olması dikkat çekicidir.
**Heinrich Krippel (1883-1945); Avusturyalı heykeltıraş. Samsun ve Afyon’daki zafer anıtları da dahil olmak üzere pek çok heykel onun eseridir.

07.10.1926

TÜRKİYE İLE ANTLAŞMAYI DESTEKLENİYOR

Amerikalı yargıç ve mahkeme üyesi Jasper Y. Brinton, bugün İskenderiye’den ayrılmadan evvel, Birleşik Devlet ile Türkiye’nin antlaşmaya varması gerektiğini söyledi.

Antlaşma ile ilgili konuları Yakındoğu’daki Amerikan temsilciler ile görüştüm. Antlaşmaya karşıt bir görüş yok. Köhne rejimin yaptıklarını bakarak şimdiki liberal rejimle masaya oturmamak, bu ülkedeki vatandaşlarımızın güvenliğini koruma ve Avrupa’da stabilite sağlama arzumuzla çatışır.”

10.10.1926

MUSSOLİNİ’NİN TÜRKİYE İLE SAVAŞA NİYETLİ OLDUĞU SÖYLENİYOR

The Daily Express’teki iki sütunluk ilk sayfa haberine bakılacak olursa, Başbakan Mussolini Türkiye ile savaş hazırlığı içerisinde. Habere göre Mussolini’nin amacı, 1915 yılında Rusya, Fransa, İtalya ve Britanya arasında imzalanan gizli Londra Antlaşması’nın, Ege Denizi’nde İtalya’ya verdiği yetkiyi ele almak.

Gazeteye göre Mussolini’yi bu niyetinden vazgeçirmek için büyük çaba harcanıyor.  İddialara göre Amerika, İtalya’yı engellemek için güç kullanabilir.

Habere göre şu an hapiste olan Pangalos’un demeçlerine bakılacak olursa, Yunanistan da İtalya’nın planlarına iştirak etme niyetinde.  İtalyanlar Türkiye’ye güneyden saldırdıklarında Yunanistan da Trakya’dan giriş yapacak. Yugoslavya ve Romanya’nın tarafsız kalması sağlanacak.

Britanya’nın barış yanlısı olduğu fakat Fransa’nın savaşa pek de muhalif olmadığı iddia ediliyor. Zira Suriye’de pek çok sorunla uğraşan Fransa, Anadolu’nun güneyinde İtalyan hakimiyetine soğuk bakmıyor.

Umuluyor ki Britanya’nın barışı koruma niyeti ve Amerika’nın desteği ile Mussolini bu planlarından vazgeçer.

16.10.1926

TÜRKİYE’NİN MİLLETLER CEMİYETİ’NE DAHİL OLACAĞI TAHMİN EDİLİYOR

Siirt mebusu ve Echo de Turqui editörü Mahmud Bey*, devletin yarı resmi yayın organı olan Hakimiyet-i Milliye’de Türk dış politikasıyla ilgili çarpıcı bir makale kaleme aldı.

Mahmud Bey makalesinde Türkiye’nin Milletler Cemiyeti ve Doğu ile Batı’daki milletlerle ilgili görüşlerine yer verdi.

Almanya’nın dahilinden sonra Cemiyet’in daha da kuvvetlendiğini ve her devletin bu topluluğa dahil olarak güvenliğini sağlamayı arzuladığını yazıyor. Gelecekte her hangi bir ülkenin, bir politik grubun içinde yer alamdan yaşamasının zor olduğunu iddia ediyor.

Türkiye’nin Cemiyet’e karşı hiçbir zaman düşmanca tavır takınmadığını, bu oluşuma dahil olmak için önlerinde bir engel bulunmadığını, Konsey’de kalıcı bir koltuğa sahip olmalarının da buna işaret ettiğini savunuyor. Türkiye her ne kadar şimdiye kadar topluluğa dahil olmak için bir adım atmamışsa da zamanı geldiğinde hamle yapacağını öngörüyor.

“Türkiye’nin Batı Avrupa’ya karşı bakışı kesin ve sürekli. Bu büyük güçlerle ve Balkanlardaki komşularıyla iyi 

ilişkiler kurmak gayretinde. Ancak bu ülkelerin Türkiye’yi yok sayarak ve kendi güvenliklerini pekiştirmek adına  birbirleriyle antlaşmalar yaptıkları da aşikar. Hal böyleyken Türkiye’nin güvenebileceği yegane şey ordusunun gücü ve milletinin kendini adamışlığı. Antlaşmaya vardığı ülkeler de Rusya ve İran. Fakat bu antlaşmalarla başka ülkelere gözdağı vermeye çalışılmıyor. Türkiye, Batı Avrupa ile ilişkilerine zarar verecek herhangi bir antlaşmanın tarafı değil. Fakat bize yüzümüzü niçin Doğu’ya döndüğümüz sorulduğunda da şaşıyoruz.”

 

Yazarın Gazi Paşa ile yakın münasebeti bilindiğinden, beyefendinin görüşleri ve makalesi çok önem taşıyor. Denebilir ki Türkiye’nin resmi görüşüdür.

*Mahmut Nedim Soydan (1889-1936); 2 ve 5. Dönemler arası Siirt milletvekilidir. Cumhuriyet döneminde yayınlanan ilk Fransızca dergi olan Echo de Turqui’nin editörü, Milliyet Gazetesi’nin ise müdürü, baş yazarıdır.

17.10.1926

SULTAN’IN DUL EŞLERİ TÜRKİYE’YE DÖNÜYOR

Vahdettin’in üç dul eşi sürgünden döndüler. Bir zamanlar ev sahibesi oldukları Yıldız Sarayı’nı gören tarihi bir mahallede, kendilerine ufak bir ev kurma telaşındalar.

Saray bahçıvanının kızı olan, en genç ve güzel eş olan dördüncü* ise diğerlerine iştirak etmedi. Avrupa’da özgürlüğün tadını çıkarmayı yeğledi.

Dullar üç sene evvel Türkiye’den sürülmüşlerdi ancak yoksulluk ve sefalet onları Türk Devleti’ne ricacı yaptı. Memlekete dönüşlerine de böylelikle izin çıktı.

Bir nevi inzivaya çekildiler. Perdeleri kapalı evlerinde kimselerle görüşmeden yaşıyorlar. Muhabirlerin röportaj tekliflerini de geri çeviriyorlar.

*Dördüncü eş Nevvare Kadınefendi’dir. Sürgüne gitmemek için boşanmış ve Türkiye’de kalmıştır. Kastedilen eşler içerisinde en yaşlı olan ve Vahideddin’in ilk eşi olan Emine Nazikeda olmalı. Hiçbir zaman Türkiye’ye dönmedi.Bir süre Fransa’da yaşadıktan sonra Mısır’a yerleşti.

17.10.1926

MOSKOVA TÜRKİYEYİ CEMİYET’E YAKIN GÖRÜYOR

Moskova uzun süre sonunda sessizliğini bozdu ve Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne yanaşmasıyla ilgili bir yorum yaptı. Sovyet basını Ankara’nın bir dönemeçte yer aldığını ve birkaç ay içerisinde nihai kararını vereceğini yazdı.

Sovyet politikacılara bakılırsa Ankara, Britanya’nın dostluğuna kucak açar ve Cemiyet’e katılırsa politik bağımsızlığından ve Doğu milletlerine –bilhassa da Araplara- lider olma ihtimalinden olacak. Pravda*’da çıkan habere göre Musul kararı Ankara Hükümeti’ni Batı güçleri ve Moskova arasında kararsız bıraktı. Gazete Türkiye’yi İngiliz tuzaklarına karşı ve Moskova’ya karşı girişilecek eylemlere karşı uyardı.

Komünist denizcilerin toplantısında, “Uluslararası Durumda Muhalefetin Rolü” konulu bir konuşma yapan Sovyet Donanması Komutanı Mukleviç, şimdiki durumun son derece ciddi olduğunu, Sovyetlere karşı Avrupalı güçlerin Büyük Britanya önderliğinde bir harekata kalkışabileceğini iddia etti. Bu bloğa muhalif olan güçlerin uyumsuz çalışmaları ve parti içi çekişmelerinin düşmanı yüreklendirdiğini söyledi.

*SSCB’nin resmi yayın organı.

17.10.1926

TÜRKİYE’NİN İTALYA ENDİŞESİ

Türk ordusundaki dört kıtanın harekat hazırlığında olduğu her ne kadar yetkililer tarafından reddedilse de İstanbul’da bir endişe olduğu besbelli.

Fransızca basılan bir Türk gazetesinin haberine göre İtalya Türkiye ile savaşa hazırlanıyor. Niyetleri ise Antalya’yı işgal etmek. Bu amaçla Türk ordusu dört kıtayı hazır bekletiyor.

Gazi Mustafa Kemal Paşa şu beyanda bulundular: “Ordumun şu kritik zamanlarda, görevini yapma aşkıyla dolu olduğuna inanıyorum.”

23.10.1926

PİSKOPOS MANNING’İN HAREMLE İLGİLİ SUÇLAMALARI REDDEDİLDİ

New York Episkopal Piskoposu William T. Manning, Türkiye’deki haremlerde binlerce Hıristiyan kadının esir tutulmuş olduğunu iddia etti. Türk medyasının tepkisi ise kızgınlıkla dolu bir temaşaydı.

Piskopos daha evvelinde, 2 Mayıs tarihinde New York’ta Kızların Dostluk Cemiyeti’nin tertiplediği bir toplantıya katılmıştı ve Lozan Antlaşması’na karşı olan Amerikan Komitesi tarafından hazırlanan bir broşürde yazanlara dikkat çekmişti: “100.000’den fazla Hıristiyan kadın ve kız, şu anda Türk haremlerinde alçak bir esaret altındadırlar.”

Piskoposu yalanlayan mebus Yunus Nadi Bey, hükümetin yayın organı olan Cumhuriyet’te bir yazı kaleme aldı ve Milletler Cemiyeti ya da Amerikalıların, Türkiye’deki durumu incelemek için tarafsız bir komisyon göndermesini önerdi. Türk Devleti’nin komisyonun masraflarını da seve seve ödemeye hazır olduğunu ekledi.

Konuyla ilgili bir istatistik bulunmasa da, bu konuda çalışanlar Türkiye’de çok eşliliğin uzun zamandır nadir görülen bir olay olduğunu ifade ettiler. Ancak haremdeki inzivadan çıkan kadınlar ekonomik nedenlerle bu kez de bir apartman dairesinde esir gibi yaşamaya devam ettiler. Ancak yeni hükümet kadınlara yeni aktivitelerin kapılarını açtı.

26.10.1926

TÜRKLERİN EVLİLİK BİLMECESİ

Mecelle’nin yerine gelen sivil Türk anayasası tuhaf bir sorun doğurdu. Türkler ile yabancılar evlenebilir mi kimse bilmiyor.

Adalet Bakanı Mahmud Esad Bey bu konu hakkında sorulan soruyu şöyle cevapladı: “Mecelle Türklerin yabancılarla evliliğine ne izin verir ne de yasaklar. Eğer yabancı kurumlar bu konuyla ilgili bir zorluk yaşıyorlarsa valiliklere başvurabilirler.”

Şimdiye kadar bir Türk kadını ile evlenmek isteyen yabancı vakası iki kez yaşandı. Düğün de gerçekleşti ancak yine de çiftlerin evliliğinin yasalara uygun olup olmadığını bilen yok.

26.10.1926

ADALET BAKANI YENİ TÜRKİYE’Yİ ANLATTI

Ülkemizi ziyaret eden Türkiye’nin Adalet Bakanı Mahmud Esad Bey, modern Türkiye’nin politik ve ticari reformlar ile Batı medeniyetine ulaşmaya talip olduğunu ifade etti. “Avrupa’ya tek bir penceren bakmamak gerektiğine inandığımız için İsviçre’den medeni kanunu, İtalya’dan ceza kanununu, Almanya’dan da ticaret kanununu kendi ülkemizin yasalarına uyarladık.”

Mahmud Esad Bey, binlerce Hıristiyan kadının Türk haremlerinde esir oldukları iddialarını da yanıtladı: “Türk haremlerinde hiçbir Hıristiyan kadın bulunmamaktadır. Zaten Türkiye’de harem de bulunmamaktadır. Bu gibi iddialarda bulunanlar Türkiye’nin geldiği noktayı görmezden gelenlerdir. Böyle şeyler uyduranlar Türkiye’yi Binbir Gece Masalları’ndan öğrenen hayalciler olmalılar.”

Amerika ile Lozan Antlaşması imzalanması meselesiyle ilgili soruyu ise yanıtlamadı. Bu sorunun muhatabının Amerikalı insanlar olduğunu söyledi. “Amerika bu antlaşmayı imzalamaya erteleyerek nasıl bir kazanç devşireceğini umuyor merak ediyorum. Amerika Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek istemiyor mu ki?”

Bakan Türkiye’deki yabancılar ile bilhassa da Amerikalılar ile nasıl samimi bir ilişkileri olduğundan bahsetti ve Robert Kolej’de okuyan İsmet Paşa’nın kardeşini örnek gösterdi*.

*Bu bilgiyi teyit edecek bir kaynak bulamadım.

29.10.1926

YILDIZ SARAYI’NDA İNTİHAR

Türkiye’nin Monte Karlo’sunda İlk Kurban Macar Diplomat Oldu

Sultanların evlerinden biri olan fakat şimdilerde Doğu’nun yeni Monte Karlo’su olan Yıldız Sarayı’nda, güzel Rus dansçının aşkını kazanabilmek için kumar oynayan genç adam, kaybedince canına kıydı.

Abdülhamid’in evinde 3000TL’den fazla kaybeden Macar sefiri Nicolas de Rapasi* kendini vurdu.

De Rapasi bu dansçıyı ilk kez yerel bir kabarede görmüş ve vurulmuş. Kadın Rus ordusunda kıdemli bir memurun kızı olduğunu söylemiş. Adam da kızı memnun edebilmek için varını yoğunu harcıyormuş. Kızın gözü ise daha zengin kimselerdeymiş. Çaresiz genç, kızın sevgisini kazanabilmek için kumar oynamış.

*Haberde Nicoals de Rapasi yazıyor ancak intihar eden gencin ismi Miklon Derepaş olacak. Macar büyükelçiliğinin başkatibidir. Zimmetindeki paraları bile kaybetmiş kumarda.

bottom of page