top of page

20.02.1924

ÜÇÜNCÜ ŞABAT DAYATMASI

İstanbul’daki Hristiyan Okulları Müslümanların Tatil Gününde Zorla Kapatılıyor

İstanbul’daki emniyet amirlerinin verdiği emirle, Müslümanların şabatı olan Cuma gününde Hristiyan okullar da dahil tüm okullar kapatılacak. Karara uymayanlar ağır şekilde cezalandırılacak. Robert Koleji ve Amerikan Kız Koleji’nin de dahil olduğu Amerikan Okullarını bu karardan muaf tutan hüküm ise iptal edildi.

İstanbul’daki tüm Hristiyan işletmeler Pazar günü tatil yaparlarken, azımsanmayacak sayıdaki Yahudi işletmeleri de kendi şabatları olan Cumartesi gününde tatil yapıyorlar. Bu yeni hüküm, işleri sekteye uğratacak üçüncü bir tatili zor koşuyor.

 

 

24.02.1924

TÜRK KADINI ÖZGÜRLÜK PEŞİNDE

Türkiye’nin yenilenmesi hareketinin en zorlu ve belki de ulaşılması en güç hedefi kadınları özgürleştirme ülküsüydü. 1918 anayasasının kabulünden bu yana, kadınlara oy hakkı verilip verilmemesi sorunu en çetrefilli sorunlardandı. Osmanlı’da tıpkı diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi kadının konumu toplumu inşa eden temel niteliklerden biridir ve kadının pozisyonunun değişmesi beraberinde derin bir sosyal değişim getirecektir. Bu değişimin destekçileri Türk Kadınlar Birliği olarak, İstanbul’da yüzlerce kadının katıldığı bir toplantı tertiplediler. Türkiye’nin en meşhur kadınlarından, romancı, politika yazarı Halide Edip Hanım’ın başkanlığında toplanan komite, bu değişimin prensiplerini belirleme gayretinde. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin oluşturduğu bir komisyon da bütçe planlamalarına başladı.

Türkiye ile yakın ilişkide olanların inancına göre, kadınların politik ve ekonomik statüsünü radikal biçimde değiştirecek bu tasarının geçmesi hiç de zor olmayacak. Meclisin üyeleri ezici çoğunlukla liberallerden oluşuyor ve hemen hepsi ülkesini muasır medeniyetler seviyesine çıkarmaya hedefleyen liderlerinin ardı sıra yürümeye gönüllü. Tasarıya yalnızca iki vekil muhalefet ediyor.

[…]

Türkiye’de çok eşliliği, evliliğin en çok tutulan şekli olarak görenlerce ve bu hakkın İslam tarafından kendilerine verildiğini düşünenlerce bu gelişmeler tuhaf karşılanıyor. Gerçek şu ki Türkiye’de çok eşlilik hiçbir zaman Ortadoğu ülkelerindeki kadar yaygın olmamıştır. Hatta çok eşlilik son yirmi yılda pratik olarak yasaklanmıştır. Çok eşliliğin günümüz Türkiye’sindeki oranı 1/1000’den dahi az olmalıdır. 

Çok eşlilikteki bu azalmayla beraber tesettürlü kadın sayısı da azalmıştır. Bunu büyük şehirlerde daha iyi idrak etmek mümkün. İstanbul’da pek çok kadın postahanelerde, demiryollarında, telefon istasyonlarında çalışmaktadır. Eskiden böyle bir şey söz konusu dahi olamazdı. Toplu taşımalarda yer alan ve haremlik selamlık ayrımına yarayan perdeler de böylece kalkmıştır. Genç insanlara eşlerini kendileri seçme izni de verilmiştir.

Halide Edip Hanım ülkesindeki kadın ve erkeklerin sevgi ve saygısına nail olmuş parlak bir zihindir. İstanbul’daki Amerikan Kız Koleji’nden mezun olmuştur.  Batılılaşma idealleriyle dolu bir kadındır. 17 yaşında yaptığı erken evlilik onu, yaşamlarını atalet ve aylaklık içinde tüketen kadınlardan birine dönüştürdü. Halide Edip’in aldığı Amerikan eğitimi, onun bu sıkıcı harem hayatını sürdürmesine izin vermedi. İki oğlan annesi bu kadın esaretinden kurtularak Türk politikasındaki bu hareketin içine karıştı. Abdülhamid’e açıkça muhalefet edenlerin başında geldi. Ankara’yı kabullendi ve yeni Türkiye için çalışmaya başladı. Ölüme mahkum edildi ve Ankara’ya kaçtı. Milliyetçi Türklerin zaferi sonrası, Halide Edip kadın hareketinin sözcüsü haline geldi. Milletvekili seçildi ancak mecliste sadece erkeklerin bulunmasına müsaade eden yasa gereği koltuğuna oturması engellendi. Kadınların eğitimiyle ilgili geliştirdiği programlar sonrası okullara başmüfettiş olarak atandı. Türk-Yunan savaşı esnasında çavuş olarak orduda yer aldı. Eşi Adnan Bey, Ankara Hükümeti’nin yüksek komiserlerindendir.

 

En az Halide Edip kadar kıymetli bir diğer kadın da Türk Kadınlar Birliği başkanı Nezihe Muhiddin Hanım’dır. Birliğin hedefi tüm kadınlara tam bir özgürlük sağlamaktır. Erkeklerle eşit eğitim imkanı, eşit ekonomik haklar ve eşit vatandaşlık hakları talep ediyorlar. Birliğin en önemli görevi evlilik, boşanma, kölelik ve kadınların örtünmesiyle ilgili sosyal ve yasal düzenlemeleri gerçekleştirebilmek.

 

Çok Eşlilik Tarih Oluyor

Çok eşlilik sorununun çözümü önündeki en büyük engel çok eşlilikle ilgili dini dayanaklar. Aslında çok eşlilik İslam’ın bir parçası değil. İslam’dan önce de vardı. Muhammed’in çok eşliliğe verdiği izin, geleneklere karşı verilmiş bir imtiyazdır. Eşlerin sayısını dört ile sınırlandırmıştır. “İki, üç ya da dört kadınla evlenebilirsiniz ancak daha fazlası değil. Eğer onlara eşit muamele edemeyeceğini düşünüyorsan sadece biriyle evlen” demiştir.

 

Çok eşlilik din yahut inanç temelli değil, gelenek temellidir. Mevcut ekonomik gelişmelerle birlikte bu gelenek kaybolmaya mahkumdur.

[…]

İslam’a göre köleler, savaş esnasında hakiki Müslümanlarca tutsak edilmiş gayri müslimlerdir.  Ancak buna rağmen Türkiye’deki kölelerin ekseriyeti, evlerde çalışan Müslüman Çerkez ve Gürcü hizmetçilerdir. Kadınların yüzlerine örttükleri peçe ve içine girdikleri burka ise komşu doğu toplumlarından ödünç alınmış geleneklerdir ve kesinlikle Türk kültürüyle alakaları yoktur. Bir perdenin arkasında oturmak, eski zamanlarda seçkinliğin işaretiyken şimdilerde edep ve ahlakı muhafaza için peçe takılıyor. Halide Edip bile toplum içerisine çıktığı zaman -muhtemelen geleneksel bir sembol olarak- peçe kullanıyor. Kadınların tecriti yahut arka planda oluşu Ermenilerde, İran’da, Bizans’ta ve 17. yüzyılın sonun kadar Ruslarda da yaygındır.

 […]

Teklif edilen reformlar hızla ortaya konur ve etki ederse binlerce kadını evsiz ve destekten yoksun bırakabilir. Birlik, kadınların sosyal hayatta kendilerine yer edinebilmelerine olanak sağlayacak ekonomik fırsatları oluşturacak politikalar üretmelidir. Sadece kadın işçilerin çalıştırılacağı halı ve ipek fabrikaları kurmak ilk planlardan biri. Birlik, erkeği tek varis kabul eden eski miras hukuku ile ilgili değişiklikleri de destekliyor.

 

 

24.02.1924

MEKTUPLARDAN SEÇİLEN PASAJLAR

Avrupa ve Amerika’daki gazeteler bu sıralar sıklıkla İstanbul’daki kutsal kiliseyle ilgili şeyler yazıyorlar. Justinyen’in bu ihtişamlı mabedinden niçin San Sofya yahut Santa Sofya diye bahsediliyor? Papa taraftarlarının kulağına hoş gelse de San ve Santa hitaplarının her ikisi de yanlış zira bu mabed bir Latin yapısı olmadığı gibi, hiçbir Ortodox yahut Latin azizden sonra da isimlendirilmemiştir. Eğer kelimeler manasız sesler değil de fikirlerin sembolleriyse onları kullanırken daha ihtiyatlı olmalıyız. San yahut Santa ifadeleri, bin yıldır Latinizme karşı bir sembol olan bu kiliseyi Latinize ediyor. Roma’ya itaat edenlerin bile Dördüncü Haçlı Ordusu’nun kilisenin kapılarını kırarak içeri girdiği ve II.Mehmed’in bile ayıplayacağı şekilde şehri yağmaladığı, 1204 yılındaki Pazar yortusunu gururla hatırladıklarını zannetmiyorum. Saint Sofya, Latin İmparatorluğu’na boyun eğdiği o kısa süre de dahil olmak üzere (1204-1261), 6. yüzyıldan 15. yüzyıla dek Yunan ve Ortodoks olagelmiştir. Floransa Konsili sonrası bu kilisede Katolik ayini düzenleyen Kardinal İsodore dahi kilisenin Yunan karakterine halel getirememiştir. Kilisenin İngilizce ismi Saint Sophia (Aziz Sofya) yahut Aghia Sophia (Ayasofya) olmalıdır.

 

 

26.02.1924

KEMAL, ORDUSUNUN HER DÜŞMANIN HAKKINDAN GELEBİLECEĞİNİ SÖYLEDİ

Halifeye Bütçesini Müslümanlardan Temin Etmesini İma Etti

“Bugün Türk Ordusu, her türlü düşmanın hakkından gelebilecek kuvvete haizdir.” Kemal Paşa son günlerdeki taktik oyunları derslerinin özetini yaptığı konuşmasında iddialı konuştu ve şöyle devam etti: “Bir askeri birimimiz, düşman iki birlikçe kuşatıldığında onları alt edemese bile yerlerine mıhlar ve onları hareketsiz hale getirir. Yoldaşlar, unutmayınız ki sadece hücum edenler nihai kararları almaya muktedir olabilirler. Bunu aklınızdan çıkarmamanızı rica ediyorum.”

Başkan Türkiye’nin herhangi birine saldırmak gibi bir düşüncesi olmadığını söyledi ancak konuşmasının pek çok yerinde de ülkesini yeniden inşasının her adımında askeri teşkilatın gücünü arttırmayı hesap ettiklerini ifade etti.

 

Hükümetin her kolunda çalışmak üzere 100 yabancı uzman almak için ödenek bulunabildi fakat yalnızca Türkiye’deki Müslümanların değil, tüm dünya Müslümanlarının ruhani lideri olan halifenin istediği ödenek, hazinenin boş olduğu bahanesiyle geri çevrildi.

 

27.02.1924

MUKTEDİRLERE TÜRK TEHDİDİ

İzmirli Vekil Lozan Antlaşması’nın Bir Gün Kaldırılıp Atılabileceğini Söyledi

Bütçeler üzerine görüşmelerde söz alan İzmir milletvekili Şükrü (Saraçoğlu) Bey, galiplerin Lozan Antlaşması’nı hala onaylamamış olmalarını değerlendirdi ve bu antlaşmanın Türklerin tüm beklentilerini karşıladığını sanmanın bir hata olduğunu, bu iş uzarsa bir gün Türk tarafının bu antlaşmayı kaldırıp atabileceğini tahmin ettiğini ifade etti. Konuşmasının devamında din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiği konusundaki ısrarını vurguladı.

 

28.02.1924

KEMAL’İN DEMECİ BEKLEMEDE

İstanbul Medyası Türkiye’de Radikal Değişiklikler Bekliyor

 […] İstanbul Medyası, Mustafa Kemal Paşa’nın cumartesi yapacağı konuşmada pek çok radikal değişiklikten, bilhassa da ülkenin gelişimi ve siyasetini dinin kısıtlamalarından kurtaracak değişikliklerden bahsedeceğini iddia ediyor. Halifenin kaderi halen muğlak. Bir kesim cumhuriyete fikrine aykırı böylesi bir kurumun lağvedilmesi gerektiğini düşünürken, bir kısmı da yetkilerinin meclis tarafından belirlenmesi kaydıyla halifeliğin yürürlükte kalabileceğini ifade ediyorlar. Fakat görünen o ki dini okullar ve mahkemelerin sonu geldi. Bundan böyle dini eğitimler ve İslam hukuku eğitimleri özel okullarda verilecek.

bottom of page