top of page

02.01.1924

TÜRK’E BOYUN EĞMEK

Türkiye ile antlaşma onaylanmalıdır. Uzayıp giden bu müzakereler bir sonuca bağlanamazsa, bu ülkedeki Hıristiyan azınlıklar zarar görecek, eğitim kurumlarımızın kapısına kilit vurulacak, misyonerlerimiz üzerinde baskı kurulacak ve ticaretimiz sekteye uğrayacak. Bu müzakereleri uzatarak ne elde etmeyi umuyoruz ki? Belki Türkler’den Ermeni ve Yunanları rahat bırakmaları konusunda bir teminat alabiliriz fakat bu teminatın ne önemi olabilir ki! Tıpkı kapitülasyonlarda olduğu gibi, Türkler eski antlaşmalara hiçbir zaman sadık kalmazlar.

Kapitülasyonlardan kazancımız neydi? Kapitülasyonlar Türklerin aşağılayıcı ve adaletsiz buldukları, ortaçağ mirası imtiyazlardı. Batılılar için tanınan bu imtiyazların üzeri çizilmek üzere. Liberal ve demokrat Amerika, Uzak ve Yakın Doğu’ya daha adil bir teklif götürerek liderlik etmeli. Batı emperyalizminin mesnetsiz doktrinini dayatmak, kapitülasyonlarda ısrarcı olmak ve sırf bu sebeple Türkiye ile antlaşmaya yanaşmamak, Amerika’yı ‘istenmeyen ülke’ yapacaktır.

Mutsuz Hıristiyan azınlığın haklarını korumak bizim için ahlaki bir yükümlülüktür. Geçmişi görmezden gelemeyiz. Gelecek kırım ve vahşetler için de hoşgörülü olamayız. Politik gücümüzü Türkleri, Doğu’daki Hıristiyan halkın yaşam hakkına saygı duymaya ikna etmekte kullanmalıyız. Bu antlaşmaya yanaşmadığımız takdirde hem ahlaki dayanağımızdan hem de oradaki Hıristiyanları askeri müdahale olmaksızın güvende tutma umudumuzdan oluruz. Senatonun Türkleri aldatmaya yönelik tavrı bizi Ortadoğu’daki karışıklığın bir tarafı yapacağı gibi; okullarımız, ideallerimiz ve misyonerlerimizden etkilenen kanaat önderleri ve liderlerini bize yabancılaştıracak; Batı’ya yanaşan ve daha özgür bir Türkiye inşa etmeye çabalayan halkı bize sempatiyle bakmayacaktır.

 

William Yale

 

03.01.1924

TÜRK EDİTÖRLER SERBEST

Vatan Hainliği ile Yargılanan Üç Kişi İstanbul’daki Duruşma Sonrası Beraat Etti

 Tanin’den Hüseyin Cahit Bey*, İkdam’dan Ahmet Pesedat** ve Tevrid-i Envar’dan*** Velid Bey**** vatan hainliği ile yargılandıkları davadan beraat ettiler. Gazeteciler Ağa Han’ın İsmet Paşa’ya halifelik hakkında yazmış olduğu mektubu, henüz başvekile ulaşmadan yayınlamakla suçlanıyorlardı.

Karar büyük kalabalık tarafından alkış ve sevinç gösterileriyle karşılandı. İnsanlar bu üç adamın, bilhassa da Hüseyin Cahit Bey’in ellerini ve yanaklarını öptüler.

[…] Başvekil İsmet Paşa da yargının bağımsızlığından bahis açtı, gazetecileri masumiyetlerini kanıtladıkları için tebrik etti ve vatanperver geçmişlerinden övgüyle söz etti.

 

  

*Hüseyin Cahit Yalçın
** Ahmet Cevdet Oran’ı kast ediyor olmalı
** Tevhid-i Efkar kast ediliyor olmalı
*** Velid Ebuziyya

 

06.01.1924

TÜRKİYE’DE HALİFELİK TANTANASI

Tepki kaçınılmazdı. Sahada Yunanlara, masada Batılı diplomatlara karşı zafer kazanan milliyetçi Türkler, daha modern bir devlet inşası için çalışıyorlar. Bunu yaparken içlerinden daha muhafazakar olanlarca ve yurt dışındaki dindaşlarca hesapsız ve geleneklere karşı saygısız bulunuyorlar. Hesaplaşma yakın görünüyor. Başkaldırı fısıltıları kolaylıkla susturuldu. Yurt dışındaki Müslümanlar ise homurdanıyorlar. Yeni halifenin hükmünün tartışılmaya başlanmasıyla Müslümanların siyasi ve dini bam teline basılmış oldu. Hindistan, Mısır, Fas ve hatta Türkiye’deki basın bile durumun ciddiyetini dillendiriyor.

1922 Kasım ayında meclis sultanın otoritesine son vermişti. Halife olarak da Sultan Abdülaziz’in hayatta kalan tek oğlu ve hanedanın en yaşlı erkeği olan Abdülmecid seçildi. Türkler ve yurt dışındaki Müslümanlar, saltanat ve halifeliğin birbirinden ayrılmasına olumlu bakıyorlardı. Ekim 29’da bu düşünceden hareketle cumhuriyet ilan edildi. Başkan Mustafa Kemal, başbakan ise İsmet Paşa oldu. Başkent ise İstanbul’dan Ankara’ya taşındı.

[…]
Devletin Ankara’daki yayın organlarından olan Hakimiyet-i Milliye gazetesi İngiltere’yi Türkiye’yi karıştırma teşebbüsüyle itham etti. İngiltere’deki Sünni Müslümanların ruhani lideri olan Ağa Han ve danışmanı Emir Ali, halifeliğin kaldırılmasının tüm İslam alemi için tehdit olduğu düşüncesindeler. Görüşlerini bir mektupla İsmet Paşa’ya yolladılar. Ağa Han, peygamberin kızı Fatma’nın soyundan gelmektedir. Geçen sene Kral George tarafından Viktorya Ordusu Büyük Kumandanı ilan edildi. Hindistanda’ki Müslümanlar üzerindeki dini ve politik hakimiyeti tamdır. […] Fakat mektubu alan tek kişi İsmet Paşa olmadı. Mektup İstanbul’daki cumhuriyet karşıtı gazetelerde de yayınlandı. Gazetenin editörler de bu sebeple tutuklandılar ve daha sonra beraat ettiler.

Devlet bu meydan okumayı, Ağa Han’ın tüm otoritesi ve popularitesine rağmen görmezden geldi. İsmet Paşa Müslüman medyasına bir manifesto gönderdi: “Devlet hilafet üzerinden dönen bu spekülasyonlarla ilgilenmemektedir. Türk Devleti, memleket meselesi olmayan bu sorularla kendisini meşgul etmez. Ülkenin iç meseleleri ile ilgili dış güçlerin müdahalesine de izin vermez.”

Ağa Han’ın Mektubu

24 Kasım 1923 Ekselans, Gazi İsmet Paşa, Türkiye Başbakanı, Türkiye’nin daimi dostu sıfatıyla ve Dünya hür milletler topluluğunun bağımsız bir üyesi olarak sahip olduğu özlemlerine tam bir sempati içinde, müsaadelerinizle, Büyük Millet Meclisinin dikkatini, Halife-İmamın halihazırdaki pozisyonunun belirsizliğinin, geniş Sünni Müslüman camia içinde yol açtığı rahatsız edici neticelere çekmek istiyoruz. Büyük bir ahlaki ve birleştirici kudret olarak İslam’ın, Halife’nin itibar ve statüsünün azalmasına bağlı olarak, Sünni nüfusun geniş kesimleri arasında ağırlık ve nüfuzunu kaybetmekte olduğunu büyük bir esefle fark etmekteyiz.

[…]

Halifelik dış saldırıların tehdidi altında iken, bütün dünyadaki Müslümanların hissiyatı şiddetle galeyana gelmiş ve Hindistan Müslümanları, Türk Milletine, kendi bağımsızlıkları için savaşırken aynı zamanda, Müslümanların dayanışmasını sembolize eden Hilafet kurumunun olduğu gibi muhafazası için de savaşmakta oldukları inancı ile sempati ve desteğini esirgememiştir.

[…]

Hürmetle arzu ettiğimiz husus, Sünni dünyanın dini riyasetinin Şeriata uygun olarak aynen muhafazasıdır. Kanaatimizce, Halifenin itibarından herhangi bir azalma ya da hilafetin dini bir unsur olarak Türk siyasi organları içinden tasfiye edilmesi, İslam’ın parçalanması ve ahlaki bir kuvvet olarak ortadan kalkması anlamına gelecektir. Böyle bir gelişmenin, ne Büyük Millet Meclisi ne de Ekselansları Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafınca sükûnetle karşılanacak bir gelişme olmadığına şüphemiz yoktur.

Kanaatimizce, Halife-İmam Sünni toplumun birliğini temsil eder. Halifenin Türk halkının bir üyesi olması ve Türk Milletinin kurucularının soyundan gelmesi, Türkiye’ye İslam milletleri arasında öncü bir konum vermektedir.

On dört asırdan beri Ehl-i Sünnetin temel bir ilkesi olan ve üzerinde icma-ı ümmet bulunduğuna inandığımız husus şudur ki; Halife, Peygamberin halefi olarak Sünni toplumun lideridir. Müminler topluluğu ile onun arasında Ehl-i Sünneti meydana getiren bir bağ bulunmaktadır. İslam dünyasında huzursuzluğa yol açmadan bu mistik/manevi unsurun Müslüman zihninden sökülüp atılması mümkün değildir.

Kralların ve reislerin, dünyevi otoritenin tabii gerekleri olan yönetme hakkını elde etmek ve namazda imamlık yapabilmek için, dünyevi kudretini kaybettiğinde bile, Halife-İmamın onayını aldıklarını Ekselanslarına hatırlatmaya gerek görmüyoruz. Eğer İslam büyük bir ahlaki kuvvet olarak dünyadaki mevkiini devam ettirecekse, Halife’nin konumu ve asaleti, hiçbir şekilde, Roma Kilisesinin Papa’sından daha az olmamalıdır.

 Bu sebeplerden dolayı, her biri kendi başına çok önemli diğer sebepler bir tarafa, Türkiye’nin gerçek dostları olarak biz, Büyük Millet Meclisi ve onun ileri görüşlü liderlerini, İslam’ın dini ve ahlaki dayanışmasını idame ettirme konusundaki acil zarureti, Hilafet-İmameti Müslüman milletlerin itimad ve hürmetini celb edecek bir konuma yerleştirmek suretiyle Türk Devletine benzersiz bir kuvvet ve itibar kazandırmaya, hürmetle, davet ediyoruz.

 

Biz Ekselanslarının itaatkar hizmetçileri

Ağa Han (imza)

Amir Ali (imza)

 

 

08.01.1924

KEMAL PAŞA’YA SUİKAST GİRİŞİMİ. EŞİ ATILAN BOMBA SEBEBİYLE YARALANDI

Son havadislere göre Mustafa Kemal Paşa’ya İzmir’de suikast girişiminde bulunuldu.  Başkan, atılan el bombasından kaçarak hafif yaralı kurtuldu ancak eşi patlamanın tesiriyle yaralandı.

Paşa’nın emriyle çıkarılan yasayla, erkeklere birden fazla eş nikahlamaları yasaklanmıştı. 31 yaşındaki tek eşi Latife Hanım, İzmir eşrafından varlıklı bir iş adamının kızı. Eğitimini Fransa ve İngiltere’de gördü ve memleketine çalışmak için döndü. Burada ‘yeni kadın’ olarak anılıyor. Kemal, Latife’nın ‘kadın özgürleşme hareketi’ hakkındaki teorilerine, onunla ilk mektuplaşmalarından beri hayranmış. Paşa’nın Konya’da verdiği ziyafetten üç ay sonra evlendiler. Konya’daki ziyafette Paşa iki bomba patlatmıştı: Haremde kadın ve erkek karışıktılar ve gün batımından sonra beraberce -üstelik kadınlar peçeleri olmadan- dışarı çıktılar.

Madam Kemal, politikada kendisine yardımcı olmak adına kocasına 1.000.000 Türk Lirası ödünç verdiğini söyledi.

 

 

10.01.1924

TÜRKLER YABANCI ŞİRKETLERE EL KOYUYORLAR

Polis dün yaptığı açıklamada, İstanbul’da hizmet veren bazı şirketlerin, kayıt işlemlerini henüz tamamlamadıklarını ve Cuma gününe kadar tamamlamazlarsa kapatılacaklarını bildirdi. Kayıt işlemlerinin yapılmaması, 30 Kasım 1923’te çıkarılan kanunlara aykırı. Bu karardan etkilenecek şirketlerin sayısı 200’ü aşkın.

 

 

11.01.1924

TÜRKİYE’DEKİ ELÇİLİKLER YENİDEN AÇILDI

Bristol Amirali’nin yaptığı açıklamaya göre Türk yetkililerce kapatılan Gaziantep’teki Amerikan hastanesi ile Marzifon, Mardin ve Faraş*’taki okullarımız yeniden açıldılar.

 

*Faraş: Nereyi kast ettiğini bulamadık. Kayseri’ye bağlı Çamlıca Köyü’nün 1928 öncesi ismi Faraşa?  

 

20.01.1924

ERMENİ MÜLTECİLERİN HİKAYELERİ

[…]

Haçlı Savaşlarından günümüze Türkleri Avrupa’dan yahut Filistin’den çıkarmaya yönelik her girişimin sonrasında Türkler intikamını Ermeniler’den almıştır. Cihan Harbinden sonra yaşanan da budur. Barış zamanı Ermeniler için savaş zamanından daha yıkıcı olmuştur.

Dr.Elliott 1919’ta İngilizler tarafından ele geçirilmiş bir Alman hastanesinin idaresini üstlenmek üzere Maraş’a gitti. Orada Türklerin silahsızlandırılmış olduklarını gördü. Bölgede kargaşa yoktu. Ermenistan’ın başındaki felaketlerin bu savaşın bitişiyle artık son bulduğunu düşündü. Fakat orada tanıştığı bir Ermeni hekim, onunla aynı görüşte değildi. Ona göre bu topraklar Ermeniler için hiçbir zaman güvenli olmayacaktı. İngilizler Maraş’ı terk ederken, Dr.Elliott’a Maraş’a dönmemelerini tavsiye ettiler. Yerlerini Fransız birliklere bırakıyorlardı. Döndüğünde hastane kapısında çatışma sesleri duydu. Fransızlar ve Türkler çatışıyordu. Gün geçtikçe Maraş bir muharebe alanına döndü. Fransızların Türkleri zapt edecek gücü kalmadı. Üç gün uzaklıkta bir yere dondurucu bir soğukta, karlar arasından yol alarak vardık. 5000 Ermeni’den ancak üçte biri ulaşabildi. Dr.Elliott ancak bu kaçış esnasında anlamış Ermeni bir mültecinin ne demek olduğunu.

[…]

 

22.01.1924

KEMAL EVLİLİK KUTLAMALARINI KISA KESTİ; TÜRK GELİNİNİN KIYAFET VE HEDİYELERİNE SINIRLAMA GETİRİYOR

Mustafa Kemal’in tanıtmış olduğu milli ekonomi politikası doğrultusunda, belediye meclisleri evlilik seremonilerinin olabildiğince ucuz olması yönünde karar aldı.  Buna göre damat geline iki kıyafet veya bir takım mobilyadan fazlasını hediye edemeyecek. Gelin çeyizini düğün günü herkese sergileyecek. Geline altın takmak, gelin arabası süslemek ve aileler arası hediyeler alıp vermek de yasaklandı. Müzik de bu yasaktan nasibini aldı ancak bir günlüğüne davul çalınmasına müsaade edildi. Davulcu en fazla 1 Türk Lirası alabilecek. Gelini almaya en fazla üç araç gönderilecek. Seremoni olabildiğince kısa ve ucuz tutulacak ki, evlenmeye cesaret edemeyen yoksul insanlar yüreklensin.

 

 

27.01.1924

ANADOLU’DAKİ HRİSTİYANLAR TÜRKLER İÇİN ‘KABUL EDİLEBİLİR’ OLMALI

Ortadoğu’daki ‘Hıristiyanların kaçışı’ dramasının perdesi açılalı bir yıl oldu fakat dünyanın çoğu Türkiye’de son 15 aydır neler olup bittiğinden habersiz.

[…]

Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana müttefiklerin İstanbul’daki ihtilaflarında; Türkiye’nin Ermenistan’daki mezalimini cezalandırmada; Anadolu’daki Yunan emperyalizmi macerasında; Türklerin Fransız ve İtalyanlar tarafından desteklenmesinde; Türkiye’nin eski yöneticilerinin İstanbul dışına sürülmesinde; merkezi Ankara olan yükselen Türk milliyetçiliğinde; Ermenilerin Kilikya’daki, Yunanların Batı Anadolu’daki taşkınlıklarında; Yunan Ordusu’nun geri çekilmesinde; İzmir’deki Yunan mültecilerin kaçışında; Mudanya Ateşkesi ve iki Lozan Konferansı’nda ve şimdi de yabancıların imtiyazlardan yoksun olduğu yeni, milliyetçi Türkiye rejimine karşı bir girişimimiz olmadı.

[…]

İstanbul’dan Ankara’ya, Ankara’dan İzmir’e seyahatlerimde ‘Asya’nın Yedi Kilisesi’nin çoğundan geçtim. Aziz Yahya’nın, Aziz Pavlus’un ve müridlerinin ayak izlerini takip ettim.

Aziz Pavlus ve arkadaşları Barnabas, Silas, Luke, Mark ve Timoti tarafından şimdi Türkiye diye adlandırdığımız bu bölgeye kurulmuş olan HIristiyan Kiliseleri ortadan kaldırılmıştır. Sadece birkaç noktada –Tarsus ve Gaziantep gibi- bazı kiliseler, gizlilik ve Türkiye’deki diğer kiliselerle aynı akıbeti yaşamanın korkusu içerisinde ayaktadır.

Japonya’da Katolik Kiliseleri’nin, Çin’de Nasturi Kiliseleri’nin, İran ve Arabistan’da ilk dönem kiliselerinin yok edilmesi gibi, Türkiye’de de bu kiliseler yok edilmektedir. Kayserlerin, Müslümanların, Cengiz Han’ın, Muhammed’in, Ali’nin ve diğer fatihlerin yapamadığı şimdi yapılmaktadır. […] Artık ”Türkiye Türklerin”. Türkiye’nin içlerine yaptığım seyahatlere dayanarak söyleyebilirim ki, Hıristiyan sayısı buralarda en iyi ihtimalle 50.000 civarındadır. Bu rakam kısa süre önce milyonlarcaydı.

Kabahat çoğunlukla ‘uzlaşmaz Türk’e atfedilir ancak kanaatimce kabahatin Hıristiyanlar’da bilhassa da Avrupa diplomasisindedir. Bu diplomasi ırkçı ve dini tutkuları kışkırtmaktadır. Müslümanlar Hıristiyanlara, Hıristiyanlar Müslümanlara düşman oldular. Büyük güçlerse kendilerini bu mezheplerin koruyucusu bellediler. Ortadoğu’nun yakın tarihiyle ilgili iki nokta bu durumu iyi açıklamaktadır. İlki Türklerin Ermeniler üzerindeki mezalimidir ikincisi ise Büyük Britanya himayesindeki Yunanların Türkiye seferidir. 1922 Eylül’ünde geri çekilen Yunanlar Anadolu’daki şehirleri, kasabaları, köyleri yakıp yıktılar ve geride bir çöl bırakmak için ellerinden geleni yaptılar. Ordunun çekilişini sivil Rum halkının kaçışı takip etti.

Muzaffer olan Mustafa Kemal, bu sorunu azınlıkları bertaraf ederek ve Türkiye’de yalnızca Türkleri tutarak çözmek istedi. Yunanistan’daki Türkler Anadolu’ya, Anadolu’daki Yunanlar ise Yunanistan’a göç ettiler.

Yüz yıllık bir yatarım ve ilişkinin ardından Amerikanlar da Asya’daki Türkiye’den kovuldular. Okul ve hastanelerimiz şimdi boş. İstanbul dışında yalnızca bir avuç elçimiz kaldı.

[…]

William T. Ellis

 

30.01.1924

AVUSTURYA TÜRKLERLE BARIŞ İMZALADI

Dün Avusturya ve Türkiye arasında, Türkiye ve Polonya’nın Lozan Barış Konferansı sırasında imzaladıkları antlaşmaya benzer bir dostluk ve işbirliği antlaşması imzalandı.

 

 

31.01.1924

ROMANYA TÜRKLERLE BARIŞ İMZALADI

Romanya Parlamentosu dün Türkiye ve müttefiklerle Lozan’da bir barış imzaladı. Antlaşmanın Ankara Hükümeti ve Romanya arasında uzlaşı getirmesi bekleniyor.

bottom of page