01.05.1924
TÜRKİYE UÇUŞLARI YASAKLADI
Fransa - Romanya menşeili şirketin deneme uçuşları savunma vekili Kazım Paşa’nın emirleri ile yasaklandı ve makineler ülke dışına çıkartıldı. Herhangi bir sebep belirtilmedi ama ana sebebin Türkiye-Suriye sınırındaki gerilim olduğu belirtiliyor.
04.05.1924
YAKIN DOĞU’DAKİ GÖÇ SEFALETİ
Zorunlu Nüfus Mübadelesi Yüzünden Türk ve Yunanlıların Çektiği Acılar • 100.000 Müslüman Göç Etti • 300.000 Müslüman Yunanistan’ı 150.000 Yunan Anadolu’yu Terk Edecek
Yakın Doğu Yardım Komitesi dün Atina’da, Frank Amerika tarafından yazılan mektubu bir gazetede yayınladı. Bu mektupta Lozan Antlaşması uyarınca yapılan nüfus mübadelesinin hem Yunan hem Türk tarafına yaşattığı acılardan bahsedildi. Mektupta şöyle deniyordu; “Savaşın kendisi kadar acı olaylar vardır, komşularından ve bildik çevrelerinden çok uzakta, kendilerine tamamen yabancı yerlere, ailelerin köklerinden koparılarak taşınması gibi. Kökleri çok gerilere uzanan Asya’daki azınlık Rumlar zorla göç ettirilip yeni bir hayata zorlanıyor ve dedeleri Yunanistan’da zeytin, Makedonya’da tütün yetiştirmiş Müslüman Türkler, Anadolu’nun heba olmuş ovalarına gönderiliyor.” Şimdiden 100.000 Müslüman, Yunanistan’dan Türkiye’ye irtica etti. Olay görülmüş en yüksek nüfuslu barışçıl mübadele olarak tarihe geçti. Yunan, Türk ve Milletler Birliğinden yetkililerin oluşturduğu birleşik bir komisyon tarafından yürütülen bu devasa mübadelede, şimdiye kadar çok az pürüz çıktı ama önümüzdeki zamanlarda sıkıntılar ortaya çıkabilir. “300.000 Müslüman hala Türkiye’ye geçmeyi bekliyor. 150.000 Yunan da Yunanistan’a geçecek. Şimdiye kadar 1.000.000 Yunan kara ve hava yolu ile Anadolu’dan göç etti. “Makedonya’daki Türk köylerine yerleşen Yunan göçmenlerle daha kalabalık hale gelen köylerde sıkıntılar yaşanıyor. Osmanlı Türkleri tarafından yerlerinden edilen ve neredeyse sadece sırt çantaları ile yurtlarını terk eden Rumlar, bu köylerdeki Müslümanların hayatını terörize etmeye başladılar. Yer arayışındaki aileler Müslüman evleri işgal ettiler. Müslümanlar haneye tecavüzleri öyle şiddetli dile getirdiler ki, Ankara misilleme tehdidinde bulundu. Millet Meclisi, Dr. Tevfik Rüştü’den malumat talebinde bulundu ve Tevfik Bey tüm sertliği ile Makedonya’daki Müslüman dindaşlarının çığlıklarının çok yüksek olduğuna yetkilileri ikna etti. “Mudanya Mütarekesi ile Doğu Trakya’dan Batı Trakya’ya göç eden mülteciler için de durum kötü çünkü şimdi artık onlar da Makedonya’ya göç etmek zorundalar. Artık onlar da Anadolu yakasından akın akın gelen umarsızca iş arayan, evsiz, demoralize olmuş göçmenlere katılacaklar.
04.05.1924
TÜRKİYE’DEKİ AMERİKAN OKULLARI
The New York Times Editör’üne
Gazetemizdeki İstanbul menşeili “Türkiyede’ki 38 Fransız ve İtalyan okulunun kapatıldığı” haberine yorum yazan Amerikan Yakın Doğu Koleji Müdürü A.Staub; Amerikan okullarının Türk Hükümetleri ile şimdiye kadar bir sorun yaşamadığını söyledi.
Gazetemizdeki 1 Nisan 1924 tarihli habere göre Kayseri’deki Amerikan Yetimhanesi ve Konya’daki hastane kapatılmış; ayrıca Türkler, Amerikan okullarına yüksek vergiler uygulamakta ve İzmir’deki Amerikan misyoner okullarından İslam’ı öğretmelerini istemektedir. Daha evvel de Mersin’deki okulumuz tehdit edilmiş, İstanbul’daki YMCA ofisimiz kapatılmıştı.
24 Mart 1924’de Sekreter Hughes, Ankara Hükümeti’ni sözünü tutmamakla suçlamış; Lozan Antlaşması’nı senatoya götürmemekle tehdit etmiş ve Türklerden Amerikan misyoner faaliyetlerine karışmamalarına dair teminat istemişti.
Ama 12 Nisan 1924 tarihli haberinize göre, Milli Eğitim Bakanı Vasıl Bey, İslam dışında dini eğitim veren tüm yabancı kaynaklı okulların kapatılması emrinin kesin olduğunu belirtti. Diğer bir deyişle Türkiye, Amerika’ya Türk eğitim sisteminin masraflarını karşılatıyor.
Mr. Staub 5 Nisan 1924’de, New York’taki Dışişleri toplantısından önce yaptığı bir konuşmada, Türklerin Lozan’da verdikleri sözü tuttuklarını, Türkiye’deki Amerikan misyoner okullarının faaliyetlerine devam edeceğini, son 94 yıldır öyle ya da böyle Türkiye’deki Amerikan okullarının kapılarını bir gün bile kapatmadığını ve Hıristiyanlar ile Müslümanların iyi geçindiklerini söylemişti. Mr.Staub’un ilk iddiası çoktan cevabını buldu, ikinci kısım ise misyonerlerin gelecekte Türklerden ne beklediğine bağlı. Yabancı Ülkelerde Görev Yapan Amerikan Misyonerler Masası’nın 1923 tarihli raporuna göre, misyoner kiliselerinin yüzde 90 azaldığını, 9 kolejden 6’sının; 43 liseden 40’ının kapatıldığını, misyonerlere bağlı 1000 yerel okulun boşaltıldığını, misyoner destekçilerin yüzde 95 ‘inin öldürüldüğünü ya da rehin alındığını ve Amerikan misyonerlerinin sadece 10 istasyonu kaldığını belirtiyor. Şunu da belirtmek önemli ki 1923‘den önce misyonerler genellikler yerli Hıristiyan halk ile çalışıyorlardı, kapitülasyonlar vardı ve Türklerin misyonerlerin işine karışma hakkı veya böyle bir sebepleri yoktu. Ama şu da aklımızda ki 1896’da kongrenin Amerikan başkanına verdiği yetki ile Boğaziçi’ne bir savaş gemisi gönderilmiş ve Amerikan misyonerlerinin zulme uğradığı iddiaları araştırılmıştı. Mr. Staub’un “Müslümanlar ve Hıristiyanlar yakınlaşıyor” demecine karşın, aynı gün Times’a İstanbul’dan gelen raporlarda Hıristiyanların tecrit edildiği yazıyordu.
06.05.1924
KEMAL PAŞA, PATRİKHANE’NİN KAPISINI MÜHÜRLEDİ
Yabancı Bir Muhabire “Hahamın da Halife Gibi Gitmesi Gerek” Dedi
Alınan haberlere göre Kemal Paşa, bir yabancı muhabire, artık halife gittiğine göre ekümenik Patriğin, Ermeni Patriğin ve İstanbul‘un Büyük Hahamı’nın da lağvedilmesi gerektiğini söyledi. Başkan, halkın bu tarz, özellikle şu an ki cumhuriyet rejimi altında kendine has ayrıcalıklar isteyen kurumları hoş göremeyeceğini söyledi. Bu kurumları ilerlemenin karşıtı ve politik oyunların sıcak yatağı olarak nitelendirdi. Bu haber, Kemal’in Halifeliği ortadan kaldırıp Cumhuriyeti kurmadan önce hazırladığı ortamı hatırlatıyor. Haber, kurumların geleceği hakkında bir uyarı niteliğinde. İstanbul’da dışlanmaları bir pişmanlık duygusu yaratamayacaktır çünkü son aylarda birçok kaba davranışa ve aşağılanmaya maruz kaldılar.
07.05.1924
TÜRKLER KİLİSE YASAĞINI DEĞİŞTİRDİ
Emirler İptal Edilmeyecek ama Ayrıcalıklarını Kaybedecekler
Otororitelere göre Yunan Katolik Patrikliğin, Ermeni Patrikliğin ve Büyük Hahamlığın bastırılması çok şiddetli ve kesin olmayacak. Bu kurumların laik ayrıcalıkları -mesela cenaze kaldırma, evlilik ve doğum sertifikası verme gibi yetkileri- alınacak ve sadece dini ibadet şeklinde halka hizmet edecekler.
10.05.1924
BOLŞEVİKLER TÜRK DÜŞMANLIĞINA DEVAM EDİYOR
Ankara’da gelen raporlara göre Rus Bolşevizmi Türklere karşı düşmanca politikalarına yenilerini ekliyor. Tiflis, Bakü ve Batum’da, makamlarına geri dönmek isteyen Türk danışmanların vizeleri reddedildi ve Kafkasya’da Türkler sınır dışı edilmeye başlandı. Yeni Gün gazetesinin bildirdiğine göre, Türkiye elçiliği 1. Sekreteri, Moskova’ya dönerken diplomatik pasaport bulundurmasına rağmen Bolşevikler tarafından tutuklandı.
10.05.1924
NÜFUS MÜBADELESİ
İrlanda Özgür Devleti ve Kuzey İrlanda arasındaki sınır uyuşmazlığını çözmek için Başbakan Craig tarafından etkili bir metod belirlendi. Sınır çizgilerini değiştirmek yerine nüfusları değiştirecek. Ulster’de bulunan Permanagh ve Tiron’daki Katolik sakinler ile İrlanda Özgür Cumhuriyetin’de bulunan Monagahn, Cavan ve Donegal’daki Protestan insanlar yer değiştirecek. Belki bizimle alay ediyor ama yine de emin olamayız. Birkaç yıl önce ekonomik ve sosyal canavarlık olarak nitelendirilebilecek eylem, Lozan Antlaşması yüzünden Ege’de gerçekleşmek üzere. Birleşmiş Milletler altında faaliyet gösteren Yunan Göçmen Yerleştirme Komisyonu başkanı Henry Morghenthau, mültecilerin yerleştirilmesi için Londra’dan ikinci bir 5.000.000 poundluk yardımı garantiledi. Türkiye yönetiminden gelen milyonlarca Yunana ev ve yaşam sağlanabilmesi için bu miktarın on katı bile tam olarak yeterli olmayacak. Türkiye’ye geçecek Müslüman sayısı nispeten az ama yine de yüz binlercesi sırada. Bu, yakın tarihte görülmemiş devasa bir göç. 1870’deki savaştan sonra* 50.000 Alsas Loren sakini Fransa’ya göç etmek zorunda kalmıştı. 1919’daki barış antlaşmalarından sonra Doğu ve Orta Avrupa’da büyük bir göç yaşanmadı. Benzer sayılara ancak Roma İmparatorluğu’nun çöküşünde, Kavimler göçünde rastlanabilir, ki orada bile bir değişim değil, eskinin yerine yeni bir yerleşim söz konusuydu. Tam bir benzerlik için eski Asurluların tüm nüfusun yer değişimine sebep olan politikalarına bakmak gerekiyor**. Anadolu’dan bir yabancı gibi dışlanan Yunanlar orada 3.000 yıldan beri yaşıyordu. Thales ve Herodot, eski Yunan medeniyetinin bu ilk yerleşim yerlerindendiler. Ve o zamandan beri Yunanlar Türk egemenliğinde de devam ettirdikleri bir ekonomik sisteme sahipler. Yunanlar hem tüccardırlar hem de endüstriyel faaliyetleri yerine getirirler. Asurluların Samarra’da gerçekleştirdiği mübadele**, tarımsal bir toplumun başka bir tarımsal toplumla değişimiydi. Kemal Paşa, Türkleri tüccar ve zanaatkar olacak şekilde eğitmek zorunda. Ve Yunanlar da eski uğraşlarını bırakıp tarımsal üretimi öğrenmek zorundalar. 5.000.000 az nüfusu ile Yunan toprakları ancak 1.000.000 insana daha ev sahipliği yapabilir. Tek sorun insanların kendi kaderlerini tayin hakkının olmaması değil. Eski dünya tarihi, harita değişiklikleri ile giderilemeyecek etnolojik karışıklıklar ve ırksal sürtüşmelerle dolu. Bu sorunlarla başa çıkıp azınlık haklarını korumak için barış antlaşmaları yapıldı ve BM çok mesai harcadı. Ama Yunanistan ve Türkiye konusunda uygulanabilir bir çözüm yolu bulunmuş değil. İrlanda’da da aynı mübadelenin görülmesi başka bir trajediye yol açacaktır.
*Prusya ve Fransa arasında 1870 yılında başlayan ve 1871 yılında Prusya’nın zaferiyle sona eren savaşta imzalanan Frankfurt Antlaşmasıyla Alsas ve Loren bölgeleri Prusya’ya bırakılmıştı. Buradaki nüfusun %90’ı göç etmek zorunda kalmıştı.
** M.Ö.720’de Asurlar, İsrail Krallığını fethetmiş ve buradaki insanları sürgüne zorlanmıştı. Kayıp On Kabile diye anılır sürgünde ölenler. Makale ile ilgilisini bulamadık. Kast edilen başka bir şey olabilir?
*** Abbasi halifesi Mütevekkil’in Samarra kentini halkıyla beraber taşıması olayı kast ediliyor olabilir?
10.05.1924
FRANSA TÜRK ANTLAŞMASI’NA KAYITSIZ
“Kemalistlerin İstekleri Yeni Loca Tarafından Onaylanır mı?” Sorusu Gündemde
Fransa’da Yeni Loca’ya onay için gelecek Lozan Antlaşması’na karşı tepkiler artıyor. Yeni Türk rejiminin yabancı düşmanlığı, Fransa’nın Anadolu’daki sosyal ve ticari çıkarlarını çok etkiledi ve Fransızlar bu antlaşmayı onaylayarak ne kazanacaklarını soruyorlar. Amerika gibi Fransa, İtalya ve İngiltere de Türklerle antlaşmalar imzaladılar. Kapitülasyonlar ve diğer kazanımlarından vazgeçen Fransa, karşılığında ek bir şey elde edemedi. Robert Koleji’nin yöneticileri gerçekleri göstererek Fransızları uyandırdı. Bu belirsiz ortamda Fransızlar Kemalistler ve İngilizlerle yapılacak Musul müzakerelerine kilitlendiler. Türkler Musul’un kendilerine verilmesini istiyor. Millet Meclisi’nde Musul milletvekili seçilen Türkler yerlerini aldı ve Kemal, İngilizlerin Musul’dan çıkmasını bekliyor. İngilizler ise Musul’un petrol olan kısmını ellerinde bulundurmak istiyor. İngiliz-Türk antlaşmazlığı kesinleşmeden önce Fransızlar ne olacağını bekleyip görmeyi amaçlıyorlar. Ayrıca Kemal, Fransızlar’dan Alexandretta’yı* istiyor ve Musul görüşmelerinin sonucu da Fransızların pozisyonuna çok bağlı. Eğer Amerika Lozan’ı onaylamazsa bunun Atlantik’in bu tarafında büyük etkileri olacaktır. Fransızların antlaşmayı imzalamaması beklenmiyor ama böyle bir ihtimal de yok değil.
*Alexandretta: İskenderun
20.05.1924
JAPONYA LOZAN’I ONAYLAYACAK
Japonya Dışişleri, Türkiye İle Antlaşma’nın Bir Hafta İçinde İmzalanacağını Söyledi
Dışişleri tarafından ABD Haber Ajansı’na verilen bilgiye göre Japonya ile Lozan Antlaşması bir hafta içinde imzalanacak. Fransa’nın Japonya’nın onayını önlemek için baskı uyguladığı iddialarını ise reddettiler. 1923 yılında Türkiye ve diğer tarafta bulunan Yunanistan ile dört büyük devlet arasında yapılan barış antlaşmasının yürürlüğe girmesi için dört büyük devletten üçünün onayı yeterli. Tokyo Dışişleri Bakanlığı antlaşmayı onaylamadan önce İngiltere ve İtalya antlaşmayı onaylamıştı.
21.05.1924
TOWNSHEND KUT-ÜL AMARE’DE
Sekiz yıl kadar önce bir İngiliz generali, beş aylık bir savaşın sonunda Halil Paşa’ya* teslim olmuş ancak Halil Paşa onun kılıcını almayı reddetmiş ve savaş esiri olmasına rağmen Türk Milleti’nin onur konuğu olarak kabul edileceğini söylemişti. Büyük büyük babası** Quebec’te Montcalm’ı teslim almış olan General Townshend’de*** Türkler, Plevne’nin Osman Paşa’sını**** gördüler. Townshend yetersiz erzak ve az sayıda adama sahipti, buna rağmen kabine ona ilerleme emri verdi. Yol üzerinde Townshend’e Hindistan’daki askeri yetkili, asker sayısı 30.000 veya 40.000’e ulaşmadan Kut-ül Amare’den bir adım öteye bile gitmemesi gerektiğini söylemişti. Townshend sadece bir bölükle Türkleri Kut-ül Amare’den çıkardı. Ama zarar görmüş bölüğü ile bir de Bağdat’a saldırdı. Bağdat’ta 60.000 kişilik Türk askeri gücü mevcuttu. Townshend Tizon’a kadar başarılı bir şekilde ilerledi ana Tizon’da Türkler, Alman mühendislerinin desteğine sahiptiler. Townshend burada ağır kayıplar vererek, askeri gücünün üçte birini kaybetti ve Kut-ül Amare’ye geri çekildi. Burada 147 gün süren kuşatmadan sonra teslim oldu. Townshend’e yardım için gelen General Gorringe de, askeri gücünün %33 ‘ünü kaybetti.
Askerler açlıktan kendi atlarını yemişlerdi ve Halil Paşa’nın insani ateşkes antlaşmasını kabul ettiler. İstanbul’daki bir esir, Türk arkadaşları için barış istediği zaman General Townshend’e fırsat doğdu. Townshend İzmir’e gitti ve bir komisyon kurarak Çanakkale’deki çatışmaya ara verilmesini sağladı. 12 gün sonra Türkler burada barış antlaşması imzaladı ve Almanlar batı hattında mağlubiyete uğradı. Böylece General Townshend İtilaf Devletlerine en büyük desteğini bir savaş esiri olarak vermiş oldu.
*Halil Kut. Enver Paşa’nın amcasıdır aynı zamanda. “Kut’ül Amare kahramanı” olarak tanınır. Meziyetli bir asker, koyu bir İttihadçı idi. İttihat ve Terakki’yi tekrar canlandırmasından korkulmuş ve 1921’de sınır dışı edilmiştir. 1922’de siyasetten ve silahtan uzak kalması kaydıyla yasak kalkmıştır.
**Charles Vere Ferrers Townshend. Britanya Hint Ordusu subaylarındandır. Kut-ül Amare Savaşı’nda başarısızlığın faturası büyük ölçüde ona aittir. Esir alınmıştır. Anıları Türkçe’ye Mezopotamya Seferim başlığı ile tercüme edilmiştir. Kitapta mağlubiyetine mazaret arayan bir asker görülür.
***George Townshend. Yedi Yıl Savaşları’nın bir parçası olan Quebec’te, Fransız Ordusu subaylarından Savaşı’nda Louis-Joseph de Montcalm’ı esir almıştır (1759).Sırtından vurulan Montcalm, birkaç saat içinde ölmüştür.
**** Türklerin Townshend’te, Plevne Savaşı ile nam salan Osman Paşa’yı görmeleri akla yatkın gelmiyor zira Townshend mağlubiyetin asıl sorumlusudur ve sebep olduğu mağlubiyet İngiltere için utanç olmuştur. Oysa Osman Paşa’nın mağlubiyetine marş yazılmıştır. Zannederim savaş tarihinde mağlubiyete yazılan ilk ve tek marştır.
25.05.1924
ANKARA’NIN BÜYÜK SERÜVENİ
Türkiye’nin Batılılara Kulak Asmadan Batılı Olmayı Hedefleyen Planı
Üç Türk, iki Amerikan Ankara’daki sokak lambasının altına oturduk. Muhabbet dili Fransızca’dan İngilizce’ye kayıyor, konusu ise Lozan’dan Wall Street’e uzanıyordu. Türk beylerden biri Asya’nın Lozan’da bu kadar göz ardı edilmesine alınmış. Onlar Asya’ya hapsedilmiş Avrupalılar ve Asya’nın düz ovalarını İstanbul’dan ayıran Ankara’da bulunuyorlar. Diğer Türk ise duruma daha pozitif bakıyor ve bu savaş ortamından daha güzel bir şeye çıkılabileceğine inanıyor. Ona, Türk yetkililerin fakir halktan farksız yaşamalarına duyduğum hayranlığı söylediğim zaman bana onların çoğunun çok daha kötü durumdaki köylerden buraya geldiğini ve Ankara’nın onlar için Paris sayılacağını söyledi. Bizi ağırlayan Türk tüccar ise Kemal Paşa hükümetine sonsuz güveni olduğunu söylüyor. Kemal Paşa’nın bu yoksul halktan bir ordu kurup zafer kazanmasına imreniyor. Kendisi gibi birkaç bin daha yatırımcı olsa ülkenin geleceğinin çok daha parlak olacağını belirtiyor. Yunanlıların savaşı kaybetmesi konusunda ise bir fıkra anlatıyor:
“100 Türk 1000 Yunan tarafından kuşatıldığında, Türklerden biri kahve diye bağırmış ve Yunanlılar garson olmadıklarını unutup ona kahve getirmeye gittiğinde Türkler fırsattan yararlanarak kaçmışlar.”
Biz savaşçıyız diyor tüccar. Türkün kanında yıkıcı bir şey vardır. Ordu kurma ve fethetme konusunda üstümüze yoktur. “Evet savaşta üstümüze yoktur” diyor diğer Türk. “Politik üstünlüğü aldık ve Yunanların, Ermenilerin bizim için çalışmasını sağladık. Ama kölelerimiz bu sayede hem parada hem zanaatta bizi geçtiler.” “ Bazen savaş olmasa ne yapardık diye düşünüyorum” diyor tüccar. “Kendi içimizdeki tüm yabancılarla savaştık ve onları kovduk. Savaşacak kimse kalmadığında gelecekte kendi kendimizi kırarız diye korkuyorum.“ Yürümeye başlıyoruz ve ileride millet meclisini görüyoruz, ülkenin bu en büyük binası Amerika’daki bir okuldan büyük değil. Kemal Paşa’nın oturduğu ev, tren istasyonunun yanında. Bu istasyondaki Horizon isimli tek tren İstanbul-Ankara arası çalışıyor. Şehir içinde tek trafik, yük taşıyan develerin yarattığı hengameden ibaret.
Ankara’daki Amerikan diplomatından, eski başbakan Rauf Bey’le konuşmak için randevu alabildik. Rauf Bey buluşma saatinden önce geldi. Eski başbakan, Tüklerin de Amerikalılar gibi gün boyu çalışıp spora gitmesi gerektiğini düşünüyor. Yeni Türkiye’nin Amerikan yatırımları ile kurulması için çok çaba sarf ettiğini söylüyor. Amerika’nın finansal işlerle politik işleri ayırabilen tek ülke olduğunu belirtiyor.
“Yıllardır ithalat ve ihracat işlerimizi Avrupalı bankacılardan bağımsız yürütemedik. Tekrar Almanlarla anlaşmak zorunda bırakılırsak bizim için kötü olacak.” Anadolu’da kaliteli ürünlerin üreticileri hep Alman. Anadolu, Alman ağır sanayi için biçilmiş bir kaftan. Eğer böyle devam ederse Asya ile iletişimin yolu ilk önce Berlin’den geçecek . Rauf Bey, İngilizlerin petrol bölgelerini ele geçirmek için Türkler ve Kürtlerin arasını bozmaya çalıştığını belirtiyor. “Türkler petrol yataklarından hakları olanı alırlarsa yabancı yatırımcılara kapısını açacaktır. Bizim amacımız barış ve dış yatırımın devamıdır. Batı mantıklı davranırsa Asya ile arasına bir duvar örmek yerine bizimle ilişkilerini güçlendirerek ve bu hükümeti destekleyerek Asya ile ilişkilerini güçlendirebilir. Parasal sıkıntılarımızın farkındayız. Yetişmiş mühendis ve teknisyenlere ihtiyacımız var ama neden Batı bize sırtını dönüyor?” Mustafa Kemal ile ilişkisinin kötü gittiğini ise yalanlıyor. Onunla bir iki gün önce görüştüğünü ama politika tartışamayacak kadar hasta olduğunu söylüyor. Mustafa Kemal’in askerlikteki başarısını politikada da sürdüreceğine güveni tam.
Mustafa Kemal gücünü metanetinden ve gizliliğinden alıyor. Öyle ki şu anki hastalığının sebebini en yakınındakiler bile bilmiyor. Gücünü Moskova ile bağlantısına bağlayan düşünceler bile var. Dini tarikatları bastırma, muhalefeti görmezden gelme, yabancıları dışlama, özel eğitimi kaldırma gibi uygulamalarının Lenin ile benzerliği ise bu iddiaları destekler nitelikte. Bu iddialar meclis koridorlarında da konuşuluyor. Başkana meclisi feshetme yetkisi verilmesi de muhalefetin korkusunu arttırıyor. İsmet Paşa ile görüşmemde belirttiği üzere yeni iktidar, gruplara imtiyaz vermek istemiyor. Barışı koruyup ekonomik kalkınmaya yoğunlaşmak istiyor. Türk milliyetçi politikası ve ülkelerini kendilerinin yönetme isteği ile dış yatırımın sağlanmasına duydukları ihtiyaç onların en büyük ikilemi. Robert Koleji mezunu bir Türkün de belirttiği gibi, “Tüm dünya kendi kendimize yetemeyeceğimizi düşünüyor. Ya bu Asya çamuruna batacağız ya da Alman veya başka Avrupalı ülkenin avı olacağız. Ama biz tüm milliyetçiler biliyoruz ki kendi azınlıklarımız tarafından zayıflatılıp kuşatıldık. Tüm dünya karşımızdayken belki başarılı olamayacağız. Ama yine de Türkiye‘yi kendi kendimize yetip yöneteceğiz.”