01.03.1924
HALİFE BIÇAK SIRTINDA
İstanbul Medyası, Halife ve Saray Erkanının Kovulacağını Söylüyor
Abdülmecid bu sabah Dolmabahçe’de son kez katılıyormuşçasına selamlık merasimi düzenledi. Buna yalnızca İstanbul medyasının bir kısmı değil, merasimdekiler bilhassa da Amerikalılar kanaat getiriyorlar. Halife solgun ve meyus görünüyordu ancak kendisini selamlayanlara yine ağırbaşlılıkla muamele etti.
Halife ve hanedanın tüm mensuplarının ülkeden kovulacağı düşüncesi günden güne vücut buluyor ancak zannediyorum ki müminlerin lideri, meclisten çıkacak böylesi bir kara ayak direyecek. Kararın Pazar günü yahut haftaya verileceği bekleniyor.
02.03.1924
LİBERALLER KEMAL’İ ALKIŞLIYOR
Fakat Halifenin Takipçileri Ankara’nın Dini Reformlar Hakkındaki Açıklamalarından Rahatsız
Mustafa Kemal bugün Millet Meclis’inde reformlar ve modernleşmeyle ilgili beklenen konuşmasını yaptı. Eğitim ve yargının politika ve dinin tahakkümünden kurtulması gerektiğini bir kez daha vurguladı.
03.03.1924
ANKARA HALİFEYİ SÜRGÜNE GÖNDERME HAZIRLIĞINDA; POLİS HALİFENİN HAZİNESİNİ BERABERİNDE GÖTÜRMESİNİ ENGELLEMEK İSTİYOR
Halife Abdülmecid Efendi, sürgünde olan amcası Vahdeddin ile aynı kaderi paylaşacak. Sürgün kararı yalnız Halife için çıkmıyor. Halifenin tüm ailesi on gün içerisinde ülkeyi terk edecek ve vatandaşlıktan çıkarılarak ebedi sürgüne gönderilecek. İşgal ettikleri saraylar da devletin eline geçecek. Düzenlenen ikinci yasa Diyanet İşleri’ne ayrılan bütçeyi kısıtlıyor. Üçüncü yasa ise tüm dini okulları yürürlükten kaldırıyor.
04.03.1924
HALİFE SINIR DIŞI EDİLDİ
Hilafetin ilgası ve hanedanın sınır dışı edilmesiyle ilgili kanun, Meclis’teki şiddetli tartışmalar sonrası kabul edildi. Kanuna parti içerisindeki muhafazakarlar muhalif ediyorlardı ancak saatler süren tartışmalar sonrası kanun meclisten geçti. Britanya, halifenin sürgününe açıkça karşı çıkıyor zira bu karar Britanya hakimiyetindeki Hindistan’da yaşayan 70 milyon müslümanı da ilgilendiriyor. Ali kardeşlerin liderliğindeki harekette yer alan Hint Müslümanları, gözlemciler tarafından oldukça radikal ve fanatik bulunuyorlar. Üstelik Türkiye’deki her gelişmeyi Hindistan’daki Britanya yönetimi aleyhinde bir hareketin bahanesi haline getiriyorlar.
Son sultan Vahdeddin’in ve şimdi de Halife Abdülmecid’in sürgünü sonrası Müslüman dünyasının yeni liderinin kim olacağı tartışılıyor. Öyle görünüyor ki yeni lider Türkiye dışında bir ülkeden olacak. Britanya Hükümeti, Müslümanların kutsal şehri Mekke’nin de hükümdarı olan Hicaz Kralı Hüseyin’in bu makamı arzuladığının farkında. Kimileriyse eski sultan Vahdeddin’i bu makama layık görüyor. Ancak sultanın yaşı ve sağlık durumu onu bu makamdan alıkoyacak gibi görünüyor. Sultan şu sıralar İsviçre’de genç oğlu ve haremiyle istirahatte. Afganistan Emiri de makama talip fakat Kral Hüseyin politik nedenlerle makama daha yakın görünüyor.
[…]
Bir başka ilginç sorun ise Türkiye’deki binlerce caminin durumu. Hükümet büyük bir kısmını okula çevirmek istedi ancak bu kadar çok öğretmen yok. Muhtemelen camilerin durumu Rusya’daki kiliselerin durumuna benzeyecek. Cansız mülklere dönüşecekler.
[…]
07.03.1924
İSMET BAŞBAKANLIKTAN İSTİFA ETTİ
Başbakan İsmet Paşa başbakanlıktan istifa etti ve yeni kabinenin kurulması için tekrar görevlendirildi.
Hanedanın ülkeyi terk edişi katışıksız bir trajediye dönüştü. Alacaklılar, Türk otoritelerine veryansın ediyor. Hanedan mensupları ise kendileri için gerekli paradan yoksun oldukları için ellerinde avuçlarında ne varsa yok pahasına satıyorlar. Mesela prenseslerden biri 5000 lira değerindeki yatak odası möblelerini 200 liraya sattı.
08.03.1924
İSMET PAŞA KABİNEYİ YENİDEN OLUŞTURDU
İsmet Paşa’nın yeni kabinesi şöyle;
İsmet Paşa: Başbakan ve Dış İşleri Vekili,
Kazım Paşa: Savunma Vekili
Ferid Bey: İç İşleri Vekili
Abdül Halik Bey: Ekonomi Vekili
Vasif Bey: Milli Eğitim Vekili
Necati Bey: Adalet Vekili
Zekai Bey: Tarım Vekili
Celal Bey: İmar Vekili,
Hasan Fehmi Bey: Ticaret Vekili
Dr.Refik Bey: Sağlık Vekili
Süleyman Sırrı Bey: Bayındırlık Vekili.
Halk ekonomisi birimi tarım ve ticaret olmak üzere iki kola ayrıldı. Bu iki kolun liderliği Mareşal Fevzi Çakmak ile Mustafa Fevzi Hoca yürütüyor. Diyanet İşleri vekili ise artık kabinede yer almıyor.
[…] Okulları birleştirmede ilk adım atıldı. İlköğretimden geçen öğrenciler kariyerlerine askeriyede yahut din eğitiminde devam etmek isterlerse bu konuda uzmanlaşmak için ikinci bir okula gidecekler.
09.03.1924
FRANSA HÜSEYİN’İN HALİFELİĞİNE SICAK BAKMIYOR
İki oğlu Faysal ve Abdullah tarafından halife ilan edilen Hicaz Kralı Hüseyin, Paris’te soğuk karşılandı. Fransızlar hilafet ilanını, İslam’ın ve haliyle Mezopotamya, Hicaz ve Ürdün’ün geleceği üzerinde tahakküm kurmak isteyen İngilizlerin bir manevrası olarak görüyor.
[…]
Bu arada Abdülmecid İsviçre’ye ulaştı ve burada bir otele yerleşti. Eski halifenin ne yapacağı henüz belli değil ancak daha evvel Türkiye dışına hiç çıkmamış olan Abdülmecid, Paris’i görmeyi her zaman arzulamış. Gazetemiz muhabirlerine dünyada görmeyi en çok istediği iki şeyin Louvre’daki resimler ve İsviçre Dağları olduğunu beyan etti. Kendisi büyük bir sanat müptelası ve istidad sahibi bir ressamdır. Şimdi bu iki büyük arzusu da yerine geliyor ancak elbette bu şartlar altında olmasını istemezdi
09.03.1924
İSLAM DÜNYASI TÜRKLERİN HALİFEYİ SINIR DIŞI ETMESİ HABERİYLE ÇALKALANIYOR
Bernard Shaw yıllar önce İstanbul’u Balkanların kağıttan kaplanı olarak nitelemişti. Lozan Antlaşması onu haklı çıkardı ancak İstanbul’un halifesi, sultanları ve haremleriyle ilgili yapması gerek az bir işi kaldı. İstanbul Kırım Savaşı’ndan bu yana Avrupa’nın da pohpohlamasıyla Balkanlar’daki bu patronluk işiyle meşguldü. Fakat Lozan Antlaşmasıyla beraber işler değişmeye başladı ve Balkanlar kendi kendisinin patronu oldu. Genç Ankara Hükümeti yeni seçmiş olduğu halifeyi sınır dışı etti ve halifeye ayrılan ödeneklere, saraylara ve pahalı haremine el koydu. Ankara’nın bu hamlesinde anlaşılmayacak bir taraf yok. Bu alelacele adımı büyütmeye lüzum yok. Bu karar yalnızca bu genç cumhuriyete değil, dünyadaki 300.000.000 Müslümana da tesir edecektir. Lozan Antlaşması öncesinde, ‘kafir’ Avrupa tarafından yok edilmekle tehdit edilen son Müslüman devletin, Asyalı muazzam bir Müslüman kalabalık tarafından –bilhassa Afganistan ve Hindistan- sadece politik olarak değil, dindarca da desteklendiğini gördük.
Lozan Antlaşması 300.000.000 Müslümanın gözü önünde Hristiyanların entrikalarına son verirken, Müslümanlar Halifeyi ve Halifenin Türkiye tarafından korunan saygınlığını, inançlarının temsili ve garantisi olarak gördüler. Halife sorunu Ankara’daki cumhuriyetçilerin elinde koza dönüştü ve şimdi pişkince kendilerini Halifenin de efendisi olarak görüyorlar. Lozan Batı ve Doğu arasında sulhu sağlarken, Asya’da karmaşayı da beraberinde getirmiş oldu.
1715’ten beri resmi bir şekilde Sultanın işgal ettiği Hilafet makamının Sultan’dan alınmasıyla Müslüman dünyası şok olmuştu. Bu adım için hiçbir ruhani otoriteden izin ya da görüş alınmadı. Fakat buna rağmen Hilafet makamının saygınlığı korundu. Ancak daha sonra bu keyfi kararının sonuçları beklenmeden Halife sınır dışı edildi.
Savaş İslam Dünyasını Parçaladı
İslam dünyasındaki felaketler savaşla beraber başladı. Türkiye cihad ilan ederek, bile isteye Müslüman fanatizmini kışkırttı. Bu Müslümanları birbirlerine karşı savaşmaktan alıkoyamadı.
Nefret edilen Sevr Antlaşması sonrası, bu antlaşma tarafından tehdit edilen fakat aynı zamanda Mekke ve Medine gibi kutsal yerlerin ve üstelik hilafetin koruyucusu olan Türkiye, diğer Müslüman ülkeler tarafından desteklenmeye başladı. Politik manivela kolu en savunmasız yere dokundu. Gandi’nin 1920lerin sonunda başlattığı Swaraj hareketi kimsesiz kaldı çünkü Hindu Hindistan yalnızdı. 70.000.000 Hint Müslüman’ın desteği olmadan kalkışılacak bir hareket, başarısız olmaya mahkumdu. Gandi Müslümanları bu harekata dahil etmek için giriştiği pazarlıkta hilafet sorunu ve Türkiye’nin bağımsızlığı kozlarını kullandı. Bu hamlenin Gandi’yi nasıl devirdiğini gördük. Pasifist doktrinine şiddet bulaşan bu hareketin önderleri şimdi hapisteler.
10.03.1924
ANKARA, HALİFENİN İSMİNİ HUTBELERDEN ÇIKARDI
Ankara’dan gelen haberlere göre, bu haftaki Cuma hutbesinde halifenin ismi anılmadı. “Allah rızası” lafzı yerine de “devlete ve millete zeval gelmesin” kabilinden bir şey eklendi. Tüm çevrelerce suskun bir şekilde kabul gördü.
Hükümetin gözü bu sıra ruhban sınıfın üzerinde. Gelecek Ramazan’dan itibaren lisansı olmayan imamlar dua seremonilerini yönetemeyecekler. Böylesi bir önleme gerek var mıydı cevap vermek zor. Basın bu yeni gelişmelerle ilgili ya suskun ya da hükümete övgüler yağdırıyor.
Bir başka ilginç sorun ise Türkiye’deki binlerce caminin durumu. Hükümet büyük bir kısmını okula çevirmek isterdi ancak bu kadar çok öğretmen yok. Muhtemelen camilerin durumu Rusya’daki kiliselerin durumuna benzeyecek. Cansız mülklere dönüşecekler.
[…]
11.03.1924
ANKARA HALİFENİN GÜÇLERİNE TALİP
Mustafa Kemal Hint Müslümanlarına, Otoritenin Mecliste Temsil Edildiğini Bildirdi
Mustafa Kemal, bundan böyle halifeliğin Türk Parlamentosu’nda temsil edileceğini duyurdu […] Görünen o ki Türkiye nüfusunun büyük bir kısmı, yüzyılların geleneğinin bu ani ilgasını kabul ediyor. Fakat müslüman kesimin büyük çoğunluğu 300 milyon müslümanı temsil eden ve Tanrı’nın yeryüzündeki vekili halifenin bertaraf edilmesini içine sindiremiyor.
İngiltere tüm bu gelişmeleri yakından takip ediyor ancak başbakan MacDonald’ın da söylediği gibi, hükümet tüm bu gelişmelere sadece seyirci kalacak: “Politikamız yargısızlık olmuştur ve öyle kalacaktır.” Yakındoğu konusunda uzman sayılan bazı Britanyalı yetkililerse, Mustafa Kemal’in bu kararını, yeni sultan olma hevesiyle bağdaştırdılar. İslam yasaları Mustafa Kemal’in halife olmasına olanak tanımıyor fakat bu yasalar onu yeni Osmanlı sultanı olmaktan alıkoyamazlar. Eğer meclis ona böyle bir paye verirse karşısında duracak kimse olmaz.
16.03.1924
NİÇİN YUNANİSTAN’DA KRALLAR BASKI ALTINDA?
Gluecksburg Hanedanı’nın Gidişi Monarşinin Kukla Rolünü Vurguladı
Yeni Türkiye halifeyi kovdu. Yunanistan ise Gluecksburg Hanedanı’nı göndermek için kolları sıvadı. Türklerin ruhani liderleri olmadan demokratik inançlarını sürdürme olasılığı veya Yunanların cumhuriyetlerini devam ettirme olasılığı üzerinde kafa yormadan, Atina’daki monarşiyle İstanbul’daki hilafetin bağını kavramak zordur. Tarih boyunca Yakındoğu’da bu ikisi birbirlerinin tamamlayıcıları olmuşlardır. Eğer ortada bir halife-sultan yoksa Atina’da da bir monarşiye ihtiyaç kalmaz.
Konuya taraf olan ülkeler, Türkiye’nin hilafeti lağvetmesiyle oluşan otorite boşluğu nedeniyle kendi Müslüman nüfusları üzerinde kontrolü kaybetmekten endişeli olsalar da Yunanistan’dan def edilen bu hanedanın yerine yenisini getirme konusunda şevkleri kırılmış olmalı. Eski günler geride kalmışa benziyor. Emperyal Rusya da çoktan dağıldı ve artık Doğu Akdeniz’de borusu ötmüyor. Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul’daki köhne diplomatik okul ve kurumları ortadan kaldırdı. Almanya, Doğu Akdeniz’de bir maceraya atılmak için duyduğu iştahı kaybetti. İngiltere ise hala meşru menfaatlerinin peşinde gibi duruyor. İtalya ve Fransa Lozan Antlaşması ile ödüllendirilirken, Birleşmiş Milletler sözleşmesi ile de sınırlandırıldılar. Bundan böyle İtalya ve Fransa “koruyucu güç” olmayacaklar.
16.03.1924
TÜRKLERİN PATRİKLERLE SAVAŞI
Hilafetten Sonra Sıra Hıristiyanlarda
Osmanlı Halifesine karşı yürütülen kampanyanın bir benzeri şimdi de tüm ekümenik patriklere, Ermeni patriğine ve Yahudilerin hahambaşına karşı uygulanıyor. Vali yaptığı açıklamada patrikliğin yahut ruhani liderlik teriminin bundan böyle bir anlamı olmadığını ifade etti. Mahalli Rum basını ise ekümenik patriklik ve hilafet arasında bir benzerlik yahut bağ olmadığını savundu. Türk medyası ise bundan böyle Türkiye Cumhuriyeti’nin seküler olduğunu ve haliyle böylesi kurumların yok olmaya mahkum olduğunu savundu.
18.03.1924
ANKARA ANAYASAYI OYLUYOR
Anayasanın ilk 17 maddesi dün meclisten geçti. Tartışmalar oldukça hararetliydi. Şüphesiz en çok yaygara başkana tanınan veto ve meclisi fesih yetkisi tartışılırken koptu. İzmir milletvekili Şükrü Bey*’in konuşması epey alkış topladı.
“İnsanlık er ya da geç milletin bizatihi kurduğu devletin ilkelerini kavrayacaktır. Meclisi feshetme yahut veto gibi yetkilerin bir ya da birkaç kişinin elinde olması halkın tepkisini çekecektir.”
Mamafih Şükrü Bey bu görüşlerini savunurken yalnızdı. Peşi sıra yapılan konuşmalar gösterdi ki meclis elinde tuttuğu egemenlik hakları konusunda oldukça kıskanç.
İlginç tartışmalardan birisi de 10. Maddenin oylanması esnasında yaşandı. Buna göre 18 yaşını dolduran her erkek Türk vatandaşının oy verme hakkı var. 11.maddede de şöyle diyor: “30 yaşını bitiren her erkek Türk, milletvekili seçilebilir.” Kadın hakları savunucularının itirazları sayesinde bu maddelere “kadın” ibareleri de eklendi. Bundan böyle Türk kadını hem milletvekili hem de seçmen olabilecek. Zaten kimi milletvekilleri evvelden beri erkek ile kadının aynı haklara sahip olması gerektiğini savunuyorlardı. Cebel Berevet** milletvekili ve Birinci İstiklal Mahkemeleri Reisleri’nden İhsan Bey*** , buna karşı durmayı aptalca bulduğunu söyledi ve ekledi: “On sene içerisinde kadınlar bu meclisin üyeleri olacaktır.” Bir imam buna mukabil şu cevabı verdi: “O gün geldiğinde erkek kadın gibi olacaktır.”****
Bir başka tartışma da “Türkçe okuyup yazma bilmeyenler milletvekili seçilemezler” maddesinde yaşandı. Bu maddenin Türkçe’yi Arap harfleri yerine Latin harfleriyle yazmak gerektiğini savunanlarca kabul görmesini izlemek ilginçti. Bu yasanın meclisten geçmesiyle pek çok kişi milletvekili olma hakkında mahrum kalacak ve şüphesiz okuma yazma bilmeyenlerin sayısı uzun vadede, Latin harflerine geçiş sayesinde azalacak.
* Şükrü Saraçoğlu
** Cebelibereket’i kast ediyor olmalı. Osmaniye’nin eski ismi
*** İhsan Eryavuz
**** Bu maddenin İslam’a aykırı olduğunu hatta öyle ki ahret gününün yakın olduğunu ima ediyor
19.03.1924
MERSİN’DEKİ AMERİKAN OKULU, MÜSLÜMANLARA İNCİL ÖĞRETMEKLE İTHAM EDİLİYOR
Mersin’deki Amerikan okulu, Müslümanlara İncil öğrettiği gerekçesiyle hükümet tarafından kapatıldı. Ankara medyasına yapılan açıklamada, dini dogmaları dayatan okullara cumhuriyette yer tanınmayacağı ifade edildi.
20.03.1924
İSMET TÜRKİYE’DE ERMENİ KALMADIĞINI SÖYLEDİ
Başbakan ve Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, Birleşmiş Milletlere verdiği bilgide, Türkiye’de Ermeni mülteci kalmadığını dolayısıyla yapılması planlanan vatansız Ermeniler’in kimlik sorunlarıyla ilgili konferansa ülkesinin katılmayacağını ifade etti. Aynı zamanda Türk tarafının Birleşmiş Milletlere katılmayı Lozan Antlaşması onaylandıktan sonra değerlendireceğini bildirdi ve ekledi: “Bu kurumun ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları çözeceğini umuyoruz. Dileriz zayıfları ezmek için bir silah olmaz.”
22.03.1924
ESKİ SULTANIN HEKİMİNİN ESRARENGİZ ÖLÜMÜ
Reşad Paşa İtalya’da Hezeyanlarına Yenik Düştü –Veya İntihar Etti-
Vahdeddin’in hekimi Reşad Paşa San Remo’da ölü bulundu. Hanedanın sürgünü nedeniyle travmaya uğradığı ve hezeyanlar gördüğü rapor edildi. Türkiye’deki kimi çevrelere göreyse halifenin ayağının kaydırılmasında Reşad Paşa’nın da parmağı var.
24.03.1924
HONDURAS ve TÜRKİYE
New York Times Editörüne Mektup; Filomuzu Orta Amerika yerine İstanbul’a göndermeliyiz
Dünkü New York Times’ta Amerikalı yurttaşlarımızı korumak için Honduras’taki limanlara müfreze gönderdiğimizi okudum. Bu sabahki gazetedeyse Ankara Hükümeti’nin, YMCA* çalışanlarının Boğaz’dan geçişine izin vermediğini okudum. Bu kişiler 1830’da imzalanan anlaşma ile hakları korunan Amerikan vatandaşlarıdırlar. 1862’de tekrarlanan bu anlaşmaya göre Amerikan vatandaşları Türkiye’de rahatsız edilmeyeceklerdi. Fakat Türkler İzmir’e saldırdıklarında, vatandaşlarını korumak adına hamle dahi yapmayan silahlı adamlarımıza rağmen konsolosluk binamızı ateşe vermişlerdi. Böylesi keyfi davranma hakkı niçin yalnızca Türklere tanınıyor?
1803’te olduğu gibi geçen sene de Başkan Jefferson’un emriyle, Akdeniz’deki filolarımızı oradaki barbar korsanlardan korumak için filolar gönderildi. Bu barbarları aynı küstahlıkla oradan kovduğumuzda Papa şöyle bir açıklama yaptı: “Amerika Hıristiyanlık adına tüm Avrupa’nın yaptığından daha fazlasını yaptı.” Zaman Jefferson’ı takip etme zamanıdır diye düşünüyorum.
Niçin filolarımızı İstanbul’a, Boğaz’a göndermiyoruz ve niçin Türkler hasarlarımızı karşılayana ve vatandaşlarımız huzur bulana dek orada kalmıyoruz?
*Young Men's Christian Association/Genç Hıristiyan Erkekler Birliği
28.03.1924
TÜRKİYE DONANMA BÜTÇESİNİ ARTTIRIYOR
Meclisteki oturum sonrası donanmanın bütçesi 3.000.000 TL’den 4.500.000 TL’ye arttırıldı. Ayrıca Alman savaş gemisi Goeben’in tamiri için de 2.000.000 TL ayrıldı.
29.03.1924
TÜRKLER ASKERİYE BÜTÇESİNİ MECLİSTE ONAYLADILAR
İsmet Paşa Parti Liderlerini Sert Sözlerle Eleştirdi
Dünkü oturumda askeriyenin bütçesi 27.000.000 TL olarak belirlendi. Eski başbakan İsmet Paşa* CHP’nin olağan toplantısında yaptığı konuşmada parti komitesini tutarsız olmakla ve kendisine karşı duydukları kişisel husumetleri bahane ederek düşmanca davranmakla eleştirdi.
*O sırada başbakan Fethi Okyar idi.